Ali Özsoy: Batılı Emperyalistler Anadolu’yu İşgal Edip, Ermenilere toprak verebilir.

0
1137

Dünyada Soykırıma Uğramış İki Büyük Halk var. Biri Türkler Diğeri Amerika Kıtasının yerli halkı

 

 

 

‘Dost ve kardeş Azerbaycan ile tüm ilişkilerimizi zedelemek adına Ermenistan ile yeniden ilişki kuruyorken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu tezleri savunuyordu. Ahmet Davutoğlu’na göre bu politikanın adı “sıfır sorun” politikasıydı. Abdullah Gül ise Karabağ’daki soykırımın en büyük sorumlusu Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ı Bursa’da milli maça çağırdı ve bu maçta Azerbaycan Türklerinin bayrağı stantlara alınmadığı gibi çöpe atıldı.”

Son günler Batı ve Hristiyan dünyası sözde Ermeni soykırımını yeniden manşete taşıdı; birkaç ülke parlamentosu soykırımı tanıdı, dünya Ermenileri 24 Nisan tarihini hatırlatmak için sokaklara çıktılar.

Sorularımızı araştırmacı yazar Ali Özsoy cevalandırıyor.

 

Kısa Kimlk:

Ali Emre Özsoy 21 Mart 1977’de İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini Burdur ve Adapazarı’nda, ortaöğrenimini ise İstanbul’da tamamladı.

1999 yılında Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun oldu. 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans, 2009 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde doktora programını bitirdi.

2000-2001 yıllarında İstanbul Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün Başkanlığını ve 2002-2003 yıllarında sorumlu öğretim üyeliğini yaptı.

Atatürkçü Düşünce Kulüpleri Federasyonu’nun (ADKF) kuruluşuna öncülük eden kadroda yer aldı.
Milli Mücadele Derneği’nin kuruluşunda genel başkan yardımcısı olarak görev aldı.

2000 yılından itibaren İleri Dergisi, 2002 yılından itibaren ise TÜRKSOLU gazetesinde düzenli olarak yazmaktadır.
Aynı zamanda 2004 yılından itibaren TÜRKSOLU gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yürütmektedir.

2012 – 2014 yılları arasında Ulusal Parti Genel Başkan yardımcılığı görevini yürüttü.

Ali Özsoy’un Sendikacılık ve Siyaset üzerine yayınlanmamış iki akademik tezi, “III. Abdülhamit”, “Atatürk ve Kurtuluş Savaşımız”, “Balkanlar’da Türk Soykırımı” ve “Hırsız Vaar! 17-25 Aralık Bir Sıfırlama Öyküsü” isimli yayınlanmış dört kitabı vardır.

 

 

 

Hocali Haber:  Fransa Hükümeti sözde Ermeni soykırmını tanıdı. Siyasetci ve araştırmacı gibi bakarsak bu konuda püf nokta nedir; Hıristiyan dünyasının şımarık çocuğu Ermenistan’a destek mi? Dünya coğrafyasında kendi azman varoluşu ile kimseye boyun eğmeyen Türkiye mi?

Ali Özsoy: Ermenistan’a Hıristiyan dünyasının şımarık çocuğu olarak mı bakacağız? Yoksa meseleyi sadece şımarıklık olarak görmeyip tarihsel bir analiz yapmak daha mı doğru? Hıristiyan dünyası Anadolu, Ortadoğu ve Kudüs’ü kendi toprağı olarak görmektedir. Buraları Hıristiyanlığın doğduğu ama Müslümanlar tarafından zaptedilen bir “vatan” olarak algılıyorlar. Ancak burada ciddi bir sorun var. Bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan hakların hepsi Müslüman ve büyük kısmı da Türk. Ermeniler bu açıdan romantik bir olgu olmaktan öte, Batı sömürgeciliğinin bu topraklar üzerinde hak iddia etmek için kullanılan bir unsur. Bir stratejik kazanım olarak görüyorlar Ermenilerin buradaki varlığını. Oysa Ermeniler -ki aslında tarihte “Hay” olan geçen bir kavimdir bunlar- Türklerden ve İslam’dan çok uzun süreler once bir dönem krallık kurmuş ancak sonra hep Bizanslara ve Perslere – Sasanilere tebaa olarak yaşamış bir topluluktur. Ermeniler bugün bu coğrafyada varsa açıkça Selçuklular, Osmanlılar ve Safeviler onları, yani Ermenileri  diğer kavimlerin ve Hıristiyan despotların, köktendincilerin soykırımından kurtardıkları için vardır. Ermeni kilisesi eğer Selçuklular ve Osmanlılar var olmasıydı ya Fener Rum Patrikhanesi ya da Moskova Patrikhanesi tarafından ortadan kaldırılacaktı. Ermeniler otantik bir kilise cemaati olarak böylelikle Osmanlı’nın koruması sayesinde 1914’e kadar geldiler. İktisadi açıdan da son derece elverişli koşullar altında yaşadılar. Batı şu tarihsel gerçekliği iyi biliyor. Türklerin varlığı olmasaydı Haçlı Seferleri başarılı olacaktı ve belki de bugün İslamiyet diye bir din dahi olmayacaktı. Emperyalizm sadece iktisadi bir sömürü mekanizması olarak görülmemelidir. Emperyalizmin siyasi, askeri, kültürel ve dini boyutu ekonomik sömürü boyutundan çok daha önemlidir. Çünkü ekonomik çıkar ilişkileri 25 yılda bir değişebilir. Oysa dini ve kültürel savaşların derinliği binlerce yılı bulur. ABD’nin başlattığı BOP saldırısı bu yüzden Evanjelist gericiliğin ve Siyonist gericiliğin argümanlarına sarılmıştı. Ancak Irak işgal edildikten sonra gerçek düşman yani Türk milleti ortadan kaldırılmadan 1000 yıllık hesaplaşmanın sona eremeyeceğini gördüler. Bu yüzden Kürt şovenizmi devreye sokuldu. Ancak Kürtler bir ulus değildir. Ve her an dağılabilecek bir aşiretler federasyonuyla uzun vadeli bir politika yürütemezsiniz. Nitekim CIA parası ve Pentagon desteği kalktığı an Kürtlerin büyük kısmının Türklere sığındığını görüyoruz. Burada Ermeniler devreye giriyor. Sayı olarak çok değiller ama Hıristiyan sömürgecilik için sözde tarihsel bir dayanak oluşturuyorlar. Bu tarihsel tez nedir? “Anadolu ve Kafkasya’nın otantan halkı Ermenilerdir. Burada bir Hıristiyan soykırımı yapılmıştır. Anadolu’da bugün Hırıstiyan olmasa da insanlık bu soykırımı tanıyıp, uluslararası bir tavır geliştirip buraları tekrar soykırım mağdurlarına geri vermelidir.” Bu abartılı bir iddia mıdır? Bir komplo teorisi midir? Bir Sevr paranoyası mıdır? Sadece bir takım Ermeni ve Hıristiyan fanatiklerinin hayalleri midir? Türkiye’deki siyasilerin çoğu böyle düşünüyordu. Dost ve kardeş Azerbaycan ile tüm ilişkilerimizi zedelemek adına Ermenistan ile yeniden ilişki kuruyorken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu tezleri savunuyordu. Ahmet Davutoğlu’na göre bu politikanın adı “sıfır sorun” politikasıydı. Abdullah Gül ise Karabağ’daki soykırımın en büyük sorumlusu Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ı Bursa’da milli maça çağırdı ve bu maçta Azerbaycan Türklerinin bayrağı statlara alınmadığı gibi çöpe atıldı. Bu yüzden Ermenistan ve Batı Türkiye’de zayıf bir iktidar olduğunu düşünerek tarihsel tezlerini yeniden en sert bir şekilde dile getirmeye başladı. Kaldı ki söylendiği gibi bunun bir komplo teorisi olmadığı ortaya çıktı. Örneğin bugün Ermenistan yüzde yüz Türk ve Müslüman yurdu olan Karabağ’ı sadece Fransa ve ABD’nin değil Rusya ve İran’ın da desteğiyle işgal altında tutmaktadır. Demek ki Hıristiyan Batı Ermenileri kullanmakta hiç de aptallık etmemektedir. 1000’lerce yıllık işgal emelleri gerçekleşebilmektedir. Yine İsrail 3000 yıllık iddianın ardından yine Batı sömürgeciliğinin desteğiyle işgalci bir devlet olarak kurulabildi. Yine 2003’teki Ortadoğu’ya ABD işgaliyle birlikte önce Irak sonra Suriye üçe parçalandı. Demek ki pekala şartlar uygun olursa tıpkı Sevr’de olduğu gibi Batılı emperyalistler ordularıyla Anadolu’yu işgal edip, Ermenilere buradan toprak verebilir. “Soykırım” iddialarının bu kadar çok gündeme gelmesinin tek nedeni budur. ABD ve AB ile dost olacağız diye bu iddialar karşısında dik durmayanlar şimdi zor duruma düşünce dik durmanın yollarını aramaktadır. Oysa Türk ile Batı Haçlı sömürgeciliği arasında 1000 yıllık uzlaşmaz bir çelişki vardır. Hem Batı veya Rusya’ya bağımlı olmak hem de Türk milliyetçiliği yapmak ve asılsız “soykırım” iddialarına karşı durmak imkânsızdır.

 

H.H: Ali bey, Türk illerinde yapılmış soykırımlar zaman zaman kitaplara konu olmuş. Örneğin, çok net rakamlar açıklayan sizin ‘Balkanlarda Türk Soykırımları’  kitabınız ve başka bir sürü kitap. Ama nasıl olmuşsa Türkiye üniversitelerinde ermeni tarihçi Raymond Kevorkian’ının 1915 sözde soykırımı ispatlayan ‘Ermeni Soykırımı’ kitabı tez konusu olmuş. Tuhaf değil mi?

A.Ö: Tarih tarafsız bir bilim değildir. Tarihi kurgulayanlar günümüzün egemenleridir. Tarih biliminde de egemenlerin tekeli devreye ve zorlamaları çok etkili olur. Elbette dürüst ve gerçeği arayan tarihçiler vardır. Ancak bunlar da egemenler tarafından cezalandırılır. Susturulmaya çalışılır. İleri Yayınları’nın kitaplarını bastığı ABD’li tarih profesörü Justin McCarthy böylesine dürüst bir tarih bilimcidir. Bu yüzden tüm hayatı boyunca Ermeni terörünün tehdidi altında yaşamıştır. Kitaplarının Batı kamuoyuna ulaşması engellenmiştir. Hal böyleyken hiçbir bilimsel özelliği olmayan Ermeni propagandaları ise üniversitelerde hem de Türk üniversitelerinde dahi akademisyenlere dayatılmaktadır. Batı için bu konu çok önemlidir. Çünkü tarih “soykırım” olgusuyla 11.yy’daki Haçlı saldırganlığı ve 15.yy’da başlayan Batı sömürgeciliği ile tanışmıştır. Batı emperyalizmin gittiği her toprakta hakları katletmiş, zorla sürmüş, hayatta kalanları ise kendi kölesi yapabilmek için dinini ve dilini yasaklamıştır. En sonunda bu soykırımcı, köktendinci ve ırkçı “medeniyet” anlayışı tüm dünyayı kana buladığı yetmezmiş gibi Hitler ile Avrupa kıtasını bile yok etmiştir. Yahudi Soykırımı bunun örneğidir. Batı bu noktadan sonra Yahudi Soykırımı’nı temel alarak Hitler’den önce yaptıkları tüm soykırımları yok saymış ve yeni bir tarih tezi oluşturmuştur. Oysa tarihteki en büyük üç soykırım şunlardır: Osmanlı yıkılırken Balkanlarda, Kafkasya’da ve Anadolu’da yaşanan Türk ve Müslüman Soykırımı; Rus Çarlığının kuruluşundan Sovyetler’in yıkılışına kadar süregelen Türk ve Müslüman Soykırımı; Latin Amerika’nın sömürgeleştirilmesi ve ABD’nin kuruluşu aşamasındaki Kızılderili Soykırımı… Demek ki dünyada soykırıma uğramış iki büyük halk var. Biri Türkler diğeri Amerika kıtasının yerli halkı, İnkalar, Aztekler, Mayalar ve Kuzey Amerika yerlileri. Kızılderililerin artık Batılılara teşkil ettikleri bir tehlike yok ama Türkler bunca soykırıma rağmen dev gibi ayakta. Bu yüzden tarihte Batı soykırımcılığını gizlemenin en önemli yolu bir soykırımcılık “medeniyetine” dönüşmüş Hıristiyan medeniyetini mağdur gösterip. Türkleri ise barbar ve zalim göstermektir. Hitler de bunu yapmıştı. Yahudileri gaddar ve katil olarak göstermişti ki Yahudi soykırımına başlayabilsin. Burada Ermeni “soykırımı” efsanesi çok önemli bir yere sahiptir. Soykırımcıya mağdur, soykırıma uğrayan Türklere ise soykırımcı diyorlar. Bu aslında tarihin soykırımıdır. Tarih bilimini katlediyorlar ki, planladıkları Türk katliamını gerçekleştirebilsinler.

H.H: Bir çok Türk tarihçiler araştırmalar yaptılar, kitapları gün üzüne çıktı ama Ermenilerin çalışmalarının yanında bütün bunlar amatör işlerine benziyor. Akademik çalışmanın kaynağı paradır. Türk akademisyenler amatör çalışıyor deniyor. Doğru mu?

A.Ö:  Bazı “Türk” isimli akademisyenler harıl harıl çalışıp Ermeni tezlerini savunuyor. Çünkü Batı’daki fonlardan para alıyorlar. Türkiye’de ise iktidarlar güya Ermeni tezlerini çürütmek için devlet destekli fonlar ayırıyorlar. Ancak bu fonlar tarih ile hiç ilgisi olmayan, yabancı dili olmayan, bırakın Ermenice İngilizce bile bilmeyen tek özellikleri Ankara’daki iktidar mevkilerinde bir akrabası veya bağlantısı olan kişilere aktarılıyor. Bu ayıp sadece Türkiye’nin değil tüm diğer Türk devletlerinin ayıbıdır. Ortadan milyonları bulan fonlar var. Güya milli davaları desteklemek için ayrılıyor. Bunlar artık hiçbir yeteneği olmayan insanların geçim kaynağı olmuş. Elbette ki kalitesiz işler ortaya çıkıyor. Batı’da akademiye ayrılan fon ile örneği sanayiye ayrılan fon arasında hiçbir fark yoktur. Örneğin ABD merkezi hükümeti bir karar alır. Der ki; şu kadar milyar doları uzay araştırmalarını destek için havacılık endüstrisine aktarıyoruz. Yıl sonunda da sonuç isterler. Verdiğimiz para roketlerin yakıt kullanımını daha verimli hale getirmeniz içindi. Yüzde kaç başarı sağladınız. Aynısı akademi için de geçerlidir. Türkiye’deki bir ABD veya AB vakfına para aktarıldığında bu fon ile Türkiye’nin en bilgili, en tanınmış ve en “değerli” yazarlarının beslenmesi istenir. Eğer bunlar değil de, bu paralar daha kalitesiz yazarlara verilirse, hemen hesap sorulur. Bu açıdan emperyalistlere kızmaya gerek yok. Türkiye, Türk Dünyası ve tüm Müslüman dünyasında sorun rantçı ve son tahlilde Batı işbirlikçisi olmasıdır.

 

H.H: Türklere yapılan soykırımlarla bağlı, özellikle de 1915 Türkiye’sinde yaşananların not alındığı arşivler var. Cumhur Başkanı açalım arşivleri dedi. Açıldı mı? ve ya Neden hala açılmıyor?

A.Ö: Bu arşivler açık. Tam tersine açık olmayan arşivler Ermeni arşivleridir. Ermeni arşivleri sadece Ermeni tezlerini savunanlara açıktır. Kaldı ki Ermeni tezlerini savunup da yazdıklarında biraz olsun tarafsız bazı olguları belirten Batılı araştırmacıların bile Ermeni arşivlerine girmesi yasaklanmıştır. Türkiye’deki Ermeni arşivleri açıkken neden hâlâ tam tersi bir algı yürütülebilmektedir? Çünkü Türk araştırmacılar bu arşivlerde yeteri kadar çalışmamaktadır. Önemsememektedirler bile. Eğer her yıl yüzlerce, binlerce yabancı dilde makale Türk arşivlerinden yararlanarak hazırlansaydı, ister istemez Ermeni tezini savunanlar bile bunlara yanıt vermek için Türk arşivlerinden yararlanmak isteyeceklerdi. Oysa Türk arşivlerini biz yeteri kadar değerlendiremediğimiz için tüm dünya hâlâ bu arşivlerin kapalı olduğunu zannediyor. Bir de şu vardır. Hiçbir devlet tüm arşivlerini  tamamen ve sınırsız açmaz. Ancak Türk arşivlerinin çok büyük kısmı açık olmakla birlikte Ermeni Kilisesi’nin hiçbir arşivi açık değildir. Hepsine erişim izne tabidir. Önemli bir kısmına kimse ulaşamaz. Asıl tüm dünyanın sorgulaması gereken budur.

 

 

H.H: Son soru: Türkiye nasıl bir yol izlemeli?

A.Ö: Türkiye bu konuda hiçbir emperyalistle uzlaşamaz. Karşılıklılık ilkesi çerçevesinde çok sert yanıt vermek zorundadır. Masaya oturacağız, anlaşacağız tavrı emperyalistleri cesaretlendirmiştir. Batılı sadece dayatır. Asla uzlaşmaz. Bunu gören iktidardakiler zannediyorlar ki, Fransa veya ABD bizi kırarsa biz de Rusya ile birlikte davranırız. Oysa Rusya Duması da sözde Ermeni Soykırımını tanıdı. Hem de Rusya Fransa ve ABD’nin yapmadığını da yapıyor. İşgalci ve soykırımcı Ermenistan’ın Karabağ’da işgalinin devam edebilmesi için bizzat askeri birlikleri ile destek sunuyor. Demek ki milli konularda sadece milli bir tavır alınabilir. Başka bir devlete güvenerek tavır alınamaz. Türkiye’nin milli tavır alabilmesi için de hiçbir yerden korkusu olmayan, hiçbir ülkeye göbek bağı olmayan gerçekten milli idarecilere ihtiyacı vardır.