Geleneksel Türk mizahının son büyük temsilcisini uğurladık. Hayal perdesinin Karagöz’ü, Ortaoyunun Kavuklu’su, masal dünyamızın Keloğlan’ı, kolektif dehamızın simgesi Hoca Nasreddin’i geçmişten günümüze taşıyan o büyük sanatçı artık yaşamıyor!
Mizah egemenler karşısında ezilen halkın kimi kez savunma kalkanı, kimi kez de saldırı mızrağı olur. Halkın ortak dehasının, kolektif yaratıcılığının, derin bilinçaltının, geçmişi geleceğe taşıyan ortak kültürünün çok önemli bir unsurudur.
Levent Kırca, Türk halkının kolektif mizah kodlarını, neye gülüp neye ağladığını, neyi benimseyip neyi dışladığını bilen adamdı. Geleneğin günümüzdeki kopyacısı olmanın çok ötesindeydi. Geleneği günümüze taşıyıp, çağdaş ölçülerde yeniden üreten, harmanlayan adamdı.
Hayal perdesinden aramıza fırlayıverip, hepimizin ortasında seyirlik oyununu icra etmeye başlayınca Karagöz Kavuklu’ya, Hacivat Pişekar’a dönüşür. Patavatsız Kavuklu ile dişi konuşan Pişekar’dan oluşan iki ana karakterin sentezinden ise Levent Kırca çıkar!
Anadolu’nun en ücra köyünden, metropol kentlere kadar her hanenin kapısından teklifsiz giriveren bu sevimli adamı halkımız yıllarca gönlünün baş köşesine konuk etti. Seneler boyu haftanın tez bitip, Olacak O Kadar programının yeni bölümünün ekrana gelmesini iple çeker oldu.
Halkın karşılıksız gönülden sevgisini kazanmak kolay değildir. Batının stand-up’ unun, kakara kikirisinin, sabun köpüğü gibi sığ esprilerin, yapıldığı an uçuveren, akılda kalmayan taklit şovların dışında bir adamdı. Halkın ne istediğini bilen halk adamı, halkın sanatçısıydı.
Mizah yaptığını sanan kimi sanatçı karikatürleri gibi gülme efektlerine ihtiyacı yoktu. Şekli şemali, vücut dili, bakışı, yüzünü kullanması, sanat dehasıyla birleşen mimikleriyle doğuştan gelen mizah dehası bizleri kahkahadan kırmaya fazlasıyla yetiyordu.
Levent Kırca’yla birlikte Çağdaş Hoca Nasreddin’imizi, Kavuklumuzu, sevimli Karagözümüzü kaybettik. Hepimizin başı sağ olsun!
Güle güle Nasreddin Hoca,
Güle güle Kavuklu!