TERÖR GÜNÜMÜZE KADAR GELMEYİ NASIL BAŞARDI?

0
1481

Türkiye’de Terörün Ortaya Çıkışı…

TERÖR GÜNÜMÜZE KADAR GELMEYİ NASIL BAŞARDI?


TERÖR GÜNÜMÜZE KADAR GELMEYİ NASIL BAŞARDI
 
Terör gökten zembille inmedi…
Binbaşı Cem Ersever diyor ki, bunlar gökten inmedi;
 
“Sene 1984. Bu adamlar gökten zembille gelmediler. Bu saldırılar gökten zembille yapılmadı. Gerilla faaliyetinin geçmişi vardı. Yıllarca bu bölgede çalıştılar. Kuzey Irak’tan geldiler, Suriye’den geçtiler. Keşiflerini yaptılar. Üs bölgelerini tesis ettiler.[1]!”

Özal’ın Başbakan olduğu bir hükümetle başladık terörle tanışmaya. Hiç unutmadık o yılı, o ayı ve günü. 15 Ağustos’uydu 1984’ün. Teröristlerin Şemdinli ve Eruh ilçelerimize baskın yaptığı duyuruldu televizyonlardan. Haberi ilk aldığımızda yer gök sarsılır, yıldırımlar, şimşekler çakar ve o hainlere ve de destekçilerine devletimiz hesap sorar, diye umutlanmıştık ama nafile. Ne yer yarıldı ne gök, ne yıldırım düştü ne de şimşek, hiçbir şey olmamış gibi yaşam gündeliğini sürdürdü. Aslında biraz da şaşırmıştık bu eylemi duyunca.

Öyle ya nerden çıkmıştı bu teröristler?
 
İki ilçe teröristlerin saldırısına uğramış, buna karşılık elde kimse yoktu. Vuranlar karanlıkta gelmiş ve karanlıklarda yok olup gitmişti. Başbakan Özal, “üç buçuk eşkıya işidir bu” dedi ve yıllar bu üç buçuk lafı ile geçip gitti. O yıllarda biz üsteğmen rütbesinde genç bir subaydık ve haberi duyduğumuzda biz de şaşırmıştık; nasıl olur da iki ilçeye baskın yapılabilirdi ve kim buna cüret edebilirdi! Sanırım o yıllarda biz “PKK’yı tanımıyorduk”, anlatmamışlardı bize ne olduğunu ve ne yapmak istediğini…
Aramızda olsaydı bu soruyu Binbaşı Cem Ersever’e sormak isterdik. Çünkü sanırım bu binbaşımız bütün gençliğini PKK terör örgütü ile mücadeleyle, bu mücadele için ortaya konulan siyasi ve askeri yanlışlıkları dile getirmeyle ve bu yanlışlıktan dönülmesi için çaba harcamayla geçirdi.
Bakmayın siz o derin devlet hikâyelerine, bu ülke de derin devlet yok, çıkarı peşinde koşanlar var ve bunların adı derin devlet değil “çakal” dır. Şimdi aramızda yok kendisi ama olsaydı “Nerden çıktı bu PKK” diye sorsaydık eğer, biliyoruz vereceği cevabı,
“PKK Şemdinli’ye gökten inmedi” der ve anlatırdı;
“1984 yılı 15 Ağustos’unda Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla organize gücünü sergileyerek varlığını ortaya koyan PKK, günümüzde de iktidar aracı olarak kullandığı “Devrimci Şiddet” ilkesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne var gücüyle saldırmaya devam ediyor…
 
Nasıl geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yavaş yavaş ve adım adım gelmiştir[2].”
 
İmralı’nın neden Irak kuzeyine yerleştiğini anlamak kolay bizim için, çünkü yol aynı, hedef aynı İmralı ile Irak kuzeyindekilerin. Beraber yürüyorlar aynı yollardan, yani Barzani ve Talabani’yle yolları aynı. Bakın isimlerine bunların, kurdukları partilere bir bakın: PKK terör örgütünün açılımı nedir?
 
–      “Partiya Karkeren Kürdistan” yani Kürdistan İşçi Partisi.
–      Barzani’nin Partisi’nin adı nedir? 
–      Irak Kürdistan Demokrat Partisi(KDP)!
–      Peki, ya Talabani’nin Partisi’nin adı? 
–      Kürdistan Yurtseverler Birliği(KYB)!
–      Demek ki bunların bir Kürdistan meselesi var. Bunların bir “Kürdistan” hayali var. Geçmişten gelen bu hayal ile hep birlikte yola çıktılar…
Yıl 1978. Önce adı PKK olan bir örgüt kurdular.
 
“27 Kasım 1978 tarihindeki PKK’nın Kuruluş Kongresine örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın yanı sıra toplam 19 kişi katılmıştır[3]. Kuruluş kongresinde Abdullah Öcalan Genel Sekreter, Cemil Bayık ise Genel Sekreter Yardımcısı olarak seçilmiştir. Kuruluş Kongresi’nde alınan temel kararlardan birisi de PKK’nın alt örgütleri oluşturduktan sonra partinin kamuoyuna ilan edilmesi olmuştur. Bölge Hazırlık Komiteleri, teşkili planlanan iller ve bu illerde görevlendirilecek olan üst düzey kadroların isimleri tespit edilerek görevlendirmeler yapılmıştır[4].
 
Yıl 1979. Lübnan’da adı PKK olan örgütü konuşlandırdılar.
 
PKK yöneticilerinden Şahin Dönmez’in 79’da yakalanması ve itiraflarda bulunup örgütü deşifre etmesi üzerine Öcalan Suriye’ye geçti. Suriye istihbaratının desteği ile Lübnan’daki El Fetih kamplarına yerleşti[5]. Suriye devletinden önemli destek aldı;
 
 “Sayıları o yıllarda 50-60 kişiyi bulan örgüt mensupları Suriye üzerinden Lübnan’a geçmişlerdir. Bu dönemde örgüte en büyük destek Suriye tarafından verilmiştir. Lübnan kontrolsüz bir alan haline getirilmiş bir bölgedir. Suriye bu bölgede İsrail’e karşı mücadele veren Filistinlileri barındırıyor ve bu yolla Arap ülkelerinde önemli maddi destek sağlıyordu. Lübnan’a gönderilen PKK militanları Filistin Kurtuluş Örgütü içinde yer alan ve Sovyetler Birliği güdümünde güdümünde, ancak pratik ilişkileri daha çok Bulgaristan’la olan Filistin Demokratik Halk Cephesi kamplarına beşer onar kişilik guruplar halinde dağıtıldılar. Lübnan’daki kamplarda yerleşik hale gelen PKK’nın 1981 itibariyle sayıları yaklaşık 150 kişiydi[6].”
 
Yıl 1979. Adı PKK olan örgüte ilk yapısal toplantısını yaptırdılar.
“79-81 arası geçen iki yılda örgüt Bekaa’da eğitim yaptı, terör eylemlerinin hazırlanması ve icrasındaki incelikleri öğrendi, silahlı olarak eğitildi, Marks ve Lenin öğretildi ve PKK’nın sözde birinci konferansını gerçekleştirdi; “Şam bağlantılı olarak Beyrut’a ulaşan örgüt elemanları Lübnan’da ağırlıklı olarak FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) ve FDHC (Filistin Demokratik Halk Cephesi)’nin İsrail-Lübnan sınır boylarındaki kamplarına beşer onar kişilik gruplar halinde yenleştirilmişlerdir.
Örgütün yurtdışına çıkış işlemlerinin tamamlanmasından hemen sonra 15-25.07.1981 tarihleri arasında Lübnan Helvi Kampında 11 gün süren PKK I. Konferansı gerçekleştirilmiştir[7].”
 
Tilki Kod Ali Ozansoy anlatıyor;
 “…Halep’in Kobani ilçesinden 1 Ocak 1981 tarihinde Lübnan El Bekaa Vadisi’ndeki El Havuş Kampı’na geldik. Kamp Filistinlilere aitti. Türkiye’den APO’cular olarak yalnız biz gelmiştik. Kampa daha sonra Cemil BAYIK geldi… Nisan ayından sonra Hırbitruha Kampı’na gönderildim. Kampta diğer sol örgütler de vardı (DEV-YOL, Rızgari gibi)… Ben, Şahin KILAVUZ. Solmaz ÖMÜRCAN, Suriye-Lübnan hududundaki Helvi Kampı’na çağrıldık. Kampta PKK’nın I. Konferansı’nın yapılacağı ve bu konferansa katılacağımız söylendi”…
 
“…Kampın çevresinde Suriye’nin Sam-6 Füze Bataryaları vardı… Kampa Abdullah ÖCALAN da geldi. I. Konferansa katılacak gruplar grup grup geliyordu. Abdullah ÖCALAN, toplantılar tertip ediyor ve kendisinin hazırladığı Politik Rapor şeklindeki teksir halindeki notları gruplara dağıtıyor ve okumamızı istiyordu… [8]
 
Yıl 1981. PKK’yı Türkiye’ye gönderdiler.
 
Bekaa’da eğitilen ve yapacakları eylemler öğretilen teröristler 1981’den itibaren yavaş yavaş Türkiye’ye gelmeye ve Doğu’da örgütün alt yapısını kurmaya, kırsal alanlarda geçici üs bölgeleri oluşturmaya ve halk içinde yapılanmaya başladı;
“Yurtdışında eğitime tabi tutulan ve peyderpey yurtiçine gönderilen gruplar Adıyaman, Tunceli ve Sason merkez olmak üzere üç kırsal bölgede sözde gerilla üssü oluşturmaya çalışmışlardır. Özellikle PKK tutuklularının yoğun olarak bulunduğu Diyarbakır, Elazığ ve Adana Cezaevlerinde eğitim çalışmalarının başlamasıyla örgüt, tutukluları kontrol altına almıştır. Öte yandan örgütün etkinlik kurduğu Siverek, Hilvan, Batman, Ceylanpınar, Suruç, Nizip, Kızıltepe, Derik ve benzeri yerlerde halka büyük baskı uygulanmış ve “halk büyük şehirlere doğru göçe” zorlanmıştır.”
 
Yıl 1982. PKK’yı Suriye, Irak ve İran’da örgütlediler.
1982 yılı bir dönüm noktası oldu PKK terör örgütü için; İsrail’in Lübnan’daki terör kamplarına bir saldırı düzenlemesi donucu PKK önce Suriye’de örgüt evleri kurarak yerleşti. Ardından İran’a geçip Zagros dağları ile Urumiye bölgesinde örgüt hücreleri oluşturdu ve ardından Irak kuzeyine gelerek Barzani ile anlaşma yaptı ve bildiğimiz ünlü PKK kamplarına yerleşti. Ersever’in deyimiyle adım adım ilerliyordu örgüt;
 
“1982’de İsrail Güney Lübnan’da bulunan kamplara bir harekât başlattı. Bu harekât sonucunda Filistinliler önce Batı Beyrut kesimine hapsedildiler, ardından da Lübnan’dan sürüldüler. PKK militanları ise Helve kampında 20 kişilik bir güç bırakıp topluca Suriye’ye geçtiler. Sayıları 300’e ulaşan militanlar Şam, Kamışlı ve Halep’te onlarca örgüt evine yerleştirildiler. PKK bu arada bir gurup adamını da İran ve Kuzey Irak’a yerleştirmişti. İran’dakiler, İran istihbarat teşkilatının bilgisi dahilinde Kuzey Irak ve sınıra yakın Urumiye şehrine yerleştirildiler. Oradan hem Türkiye’ye hem de Kuzey Irak’a geçiş yapabiliyorlardı.”
 
1982 gerçekten bir dönüm noktasıdır örgüt için. Bu dönüm noktası Barzani ile kurduğu ittifaka dayanmaktadır. Bu ittifak Uğur Mumcu’nun dikkatinden kaçamamış ve o daha yıllarda kamuoyunu ve yetkilileri uyarmış ancak dinleyen olmamıştır;
 “Kuzey Irak’ta bugün Talabani ve Mesud Barzani peşmergeleri ile PKK gerillaları savaşıyor. Kürt Kürt’ü öldürüyor. Barzani ve Talabani, ABD ve Batı desteği ile kurdukları “Kürt Federe Devleti” nde iktidarı PKK ile paylaşmak istemiyorlar. Oysa 1982 yılında Barzani ile PKK arasında anlaşma yapılmış, “Irak Kürdistan Demokrat Partisi” o tarihten 1989 yılına kadar bu ayrımcı terör örgütünü desteklemişti[9].”

Olayların ayrıntıları ise Cem Ersever’in anlatımlarında gizlidir; “1982 yılı itibariyle Irak Hükümeti, İran savaşı nedeniyle kuzey bölgesini tamamen kontrolsüz bırakmış ve bu bölge Mesud Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi(KDP)nin denetiminde tampon bir bölge olmuştu. Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği(KYB) de oradaydı ama kontrol Barzani’nin elindeydi. İran-Irak savaşı sırasında İran, topraklarını Barzani’ye açtı ve yüz bine yakın peşmergeyi Saddam’a karşı silahlandırdı.”

Kod Tilki anlatıyor;
 
“….20-25 Ağustos 1982 tarihinde PKK’nın II. Kongresi Suriye toprakları üzerindeki bir kampta yapıldı. Halep bölgesinden 8 kişi olarak katıldık. Abdullah ÖCALAN’ın açılış konuşmasıyla başladı, toplam 60 kişi kadardı… PKK Merkez Komitesi çalışma raporu kongreye sunuldu ve kararlar alındı. Merkez Komite üyelerini bizzat Abdullah ÖCALAN seçiyordu…”
Yıl 1983. PKK Türkiye’de ses getirecek bir eylem hazırlığına girişti.
1983 yılında PKK’nın mevcudu 350-400 kişiye ulaşmıştı. Yaklaşık 50 kişilik bir savaşçı gurubu parçalar halinde öncü olarak Hakkari, Siirt, Şırnak, Batman, Mardin, Diyarbakır, Bingöl ve Tunceli’nin dağlık kesimlerine sızıp üslenmişlerdi. Aynı dönemde doğrudan Suriye’den Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep ve Adıyaman illerine de 15 kişilik bir gurup öncü olarak giriş yapmışlardı[10].
Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı yazıyor;
 
 “…Türkiye’ye girme aşamasına gelindiğini, bunun için de elverişli zeminlere doğru kayış hazırlığına başlanacağını, kongreden sonraki asgari bir yıl içerisinde örgütün askeri faaliyetini yürütecek olan silahlı propaganda birliklerinin kadro, silah, üst ve donanım bakımından hazırlanmasının gerektiği,  Avrupa’daki faaliyetlerin yeniden ele alınarak amaca uygun bir şekilde düzenlenmesinin gerektiği yolunda kararlar alınmış ve gruplar bölgelerine faaliyet için dağılmıştır[11].  (Kls: 18/Dizi:2)
PKK terör örgütü ile mücadelenin önemli isimlerinden biri olan Ahmet Cem Ersever, PKK tehdidin ortaya çıkmadan çok öncesinde örgütün yaptığı hazırlıklar, kurduğu ittifaklar, yerleştirildiği kamplar ve yapılan hazırlıklarla ilgili çok önemli bilgilere sahiptir.
1991’de “Ahmet Aydın” mahlas adıyla yazdığı kitabında anlattıkları, yetkililerin göz ardı edebileceği türden sıradan konular değildir. Bir ihanet belgeseli hazırlamak isteyenler için Uğur Mumcu ve Cem Ersever’in yazdıkları kaynak olarak yeterlidir, hatta birden fazla belgesele konu olabilecek kadar da kanıt vardır. Ersever, 78’den 91’e geçen yıllarda yetkilileri çok ağır bir dille suçlamaktadır.
Binbaşı Ersever’in yapmış olduğu bu analizler, aynı zamanda PKK terör örgütünü ve teröristleri nasıl dikkatlice izlediğinin de bir göstergesidir. Şüphesiz ki Ersever bu bilgileri kendine saklamamış ya da kendisi için toplamamıştır. Şüphesiz ki bu bilgiler üst makamlara ulaştırılmıştır, çünkü Ersever’in görevi buydu zaten; bilgi toplamak ve yukarıya zamanında ulaştırmak. Demek ki ülkemizin bir istihbarat zafiyeti yoktur. Bu zafiyet zaten olmadı hiç, ama elde edilen istihbarata karşı ne işlem yapıldı, diye soracak olursanız, cevabı yine bir hiçtir!
Türkiye PKK terör örgütüne yönelik ne Lübnan’da ne de Şam’da bir operasyon düzenlememiştir. Düzenledik diyenlerin iddiası ise Şam dolaylarında düzenlendiği iddia edilen bir patlamadan öteye geçmemiştir.
Ersever 1993 yılı Mart’ında kendiliğinden istifa etti. Gerekçesi ise örgüte karşı yapılan mücadelenin yanlışlığıydı. Çünkü o örgütü tanıyordu, lider kadroyu tanıyordu, imkân ve kabiliyetlerini biliyordu ve böylesi çapsız bir örgütün Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutmasını hazmedemiyordu. Sanırım bütün öfkesi buydu; kişiliksiz bir İmralı, robotlaştırılmış bir terörist ve güçsüz bir örgüt, devlet yönetiminin yanlışları sonucunda güçlenmiş ve devlete kafa tutar bir hale gelmişti!
Okuduğumuz Cem Ersever’den anladığımız budur. Ersever öfkelenmesin de kim öfkelensin!

Kitaplarında anlattığı olaylar şunu açıkça gösteriyor ki Ersever bu örgütü adım adım takip ediyordu. Açıklamalarında hissedilen özgüven zaten bunu açıkça gösteriyor

 

Ersever’in dedikleri doğruydu;
 
“Sağır Sultan bütün bunları dinlemiş ve duymuştur. Ama öyle görülüyor ki ilgililer bu konuda bilgisiz oldukları için ilgilenmemişler ve yerinde bir tanımla Kürt Milli Demokratik Devrimi içinde bulunduğumuz aşamaya gelivermiştir. Nasıl geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yavaş yavaş ve adım adım gelmiştir[12].
 
Aslında Ersever öfkelidir, biz anlıyoruz nedenini, siz de okuyunca göreceksiniz;
“Bu noktaya nasıl geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yavaş yavaş ve adım adım gelmiştir. Tedbirler alınmış ya da alınmamıştır. Kürt Sorunu ve PKK adı hala beraber anılıyorsa, asker-sivil, günahlı-günahsız hala insanlar öldürülüyorsa tedbirler üzerinde biraz düşünmenin zamanı geldi de geçiyor demektir. Güneydoğu’da bir telefon ile esnaf dükkanlarını kapatıyor veya açıyorsa, bir slogan etrafında on binlerce insan toplanıp yürüyüş yapabiliyor ve Kahrolsun Türkiye! Yaşasın Başkan Apo! Diye bağırabiliyorsa, ilçeler saatler ve hatta günler süren silahlı çatışmalar çıkabiliyorsa ve bütün bunlara İnsan Hakları adına ses çıkarılamıyorsa, değişmesi gereken bir şeyler var demektir.”
PKK terör örgütü yurt dışında uygun çalışma koşullarına sahip oldu, örgütlendi. 84’te ilk olarak Şemdinli’de bizi vurdu.
88 Halepçe katliamı ile örgüte katılımlar arttı. 91 Körfez savaşıyla örgüt, silahlı bir güç haline geldi.
93 Bingöl katliamı ile çatışmaları ülkemize taşıdı, köylerimize ve karakollarımıza saldırdı.
Ersever haklıydı. PKK gökten inmemişti, yerdeydi ve adım adım bugünlere doğru ilerliyordu.

 


[1] Binbaşı Ersver’in İtirafları, araştırma, Soner Yalçın, 2003, Doğan Kitapçılık.
[2] Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, araştırma, Ahmet Cem Ersever, 2007 Milenyum Yayınları.
[3] Kuruluş toplantısına katılanlar:Cemil BAYIK, Şahin DÖNMEZ, Mehmet Hayri DURMUŞ, Baki KARER, Mehmet TURAN, Mehmet Cahit ŞENER, Ferzende TAĞAÇ, Ali Haydar KAYTAN, Mazlum DOĞAN, Hüseyin TOPGÜDER. Ali GÜNDÜZ, Sekine CANSIZ, Kesire YILDIRIM, Duran KALKAN, Ali ÇETİNER, Faruk ÖZDEMİR, Abbas GÖKTAŞ, Abdullah KUMRAL.
[4] Buna göre, 1979 yılı itibariyle Gaziantep Bölge Temsilciliğine Ali ÇETİNER, Şanlıurfa Bölge Temsilciliğine Mehmet Hayri DURMUŞ, Adıyaman Bölge Temsilciliğine Ali Haydar KAYTAN, Mardin Bölge Temsilciliğine Baki KARER, Siirt Bölge Temsilciliğine Mehmet Cahit ŞENER, Tunceli-Erzincan Bölge Temsilciliğine Yıldırım MERKİT, Elazığ-Malatya Bölge Temsilciliğine Hüseyin TOPGÜDER, Bingöl-Muş-Erzurum Bölge Temsilciliğine Resul ALTINOK, Van-Hakkari Bölge Temsilciliğine Çetin GUNGÖR, Kars Bölge Temsilciliğine Abbas GÖKTAŞ, Ağrı Bölge Temsilciliğine Mehmet TURAN isimli üst düzey örgüt militanları gönderilmişlerdir.
[5] Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Öcalan Davası İddianamesi.
[6] Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, araştırma, Ahmet Cem Erser, 2007, Milenyum Yayınları.
[7] Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının Öcalan Davası İddianamesi.
[8] PKK terör örgütü üyesi. Örgütün kurulduğu 1978’den beri örgütsel faaliyetler içinde. Gaziantepli, 80’li yıllarda güvenlik güçleri tarafından yakalanmış ve dönemin Diyarbakır 1 Nolu sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmış. Mahkemenin 1985/257 sayılı dava dosyasında eylemlerine ilişkin bilgiler var.http://www.belgenet.com/dava/dava20_1.html.
[9] Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 13 Ekim 1992.
[10] Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, araştırma, Ahmet Cem Ersever, 2007, Milenyum yayınlarıo.
[11] Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Öcalan Davası İddianamesi.

[12] Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, araştırma, Ahmet Cem Ersever, 2007 Milenyum Yayınları.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.