Azerbaycanlı şair – yazar Suna Valiyeva’yı yıllardır tanırım. Eşi ile birlikte, aile dostlarımız arasındadır.
Suna, dur otur demeden oradan oraya koşturan, başladığı her işi başarıyla tamamlayan, gazetecilikten eğitime, eğitimden estetiğe uzanan iş yaşamına paralel, eşine çocuklarına ve evine düşkün müşfik bir eş, iyi bir anne, ahlaklı bir Müslüman ve onurlu bir Türk’tür.
Bunca yeteneği mütevaziliğin sınırlarına hapsetme gayretlerine rağmen değerlendirmelerindeki derinlik, yorumlarındaki enginlik, o sınırları yıkar geçer, karşınızda mütevazi bir şair değil, bir derya, bir deniz olduğunu anlarsınız.
Size yukarıda birkaç cümleyle tanıtmaya çalıştığım Suna, yeni bir şiir kitabı yayınlamış.
Araz Yayınları’nda Türkiye Türkçesi ile yayınlanan bu kitabı, Bakü’deki buluşmamızda “yolda okursun” diyerek verdi.
İstanbul’daki zamansızlık arasına sıkıştırılmış bir anda okumak için elime aldığım ve sayfalarına şöyle bir göz atıp tadını almadan masama bıraktığım “Türk’ün Gelişi“ni anlamak ve anlatmak bugüne kısmetmiş.
Siyasi gündemin kasvetiyle geçen bir yılın yılgınlığı ve yılın son günlerini yaşamanın hüznü arasında sıkışan ruhum bir kaçış ararken, elime tekrar aldığım bu şiir kitabı beni birden tazeledi, canlandırdı, umutlandırdı. Şiirin unuttuğum güzelliklerini tekrar yaşattı. Mısralarda acı gerçekle iç içe girmiş umut tomurcukları, sözlerdeki zenginlik, anlatımdaki zarafet, felsefedeki derinlik beni şaşırttıkça şaşırttı.
Kitaba adını veren “Türk’ün Gelişi” şiirinde Suna, ait olduğu halkın yüceliğini, geleneklerini vurgularken köklerine duyduğu hayranlık ve sadakat beni duygulandırdı. Şiirin mısralarında bulunan;
“Hak bendedir, ben Hak’tayım
Yakındayım, uzaktayım
Ölçüsüz vakit tahtındayım
Zamanla ölçüldüm geldim
– – –
İlkte sonum, sonda ilkim”
mısralarına yüklenmiş anlam, beni Yunus Emre ve Aşık Veysel’deki derin düşünceyle buluşturdu.
“Beni Kendime Sor” şiirinden aldığım;
“Can ki emanettir, borçtur
Tanrı ne vakit isteyecek
Ömür elmasız masalmış
Sonunda ayrılık düşecek”
anlatımında karşılaştığım derin hüzün, türkülerdeki deli dalgaların duvarlara vurup geri çekilmesindeki yenilgi kadar gerçek,
Cahit Sıtkı’nın “yaş 35” şiirindeki; “Neylersin ölüm herkesin başında – Uyudun uyanamadın olacak”
mısralarındaki gibi kaçınılmaz sonun kabullenişi değil mi?
Ve yine aynı şiirde yer alan şu dörtlük;
“İş – gücümü soruyorsun
Yürekten söz kazıyorum
Tanrı ellerimden tutup
Öz yazımı yazıyorum”
diyerek şairin ve şiirin en yalın anlatımı olarak karşımıza çıkıyor.
Kitabı okudukça, sayfaları çevirdikçe her şiirde, her mısrada yaratıcılığın verimli toprağı, duygu dalgalanmaları vuruyor gönlünüze.
Şair, geçen yıllara, değişen zamanlara rağmen hiç değişmeyen bir toplumsal sorun olan kadınlara yönelik haksızlıklara da dikkat çekiyor. Geleneğin bilincinde olup geleceğin değerlerine sahip çıkan Suna Valiyeva, kadınların bitmeyen eşitlik mücadelesine de destek veriyor. Kadınları anlamak, anlatmak, benliğinin bir parçasıdır. Aldatılan kadınların duygularına yandaş, acılarına ortak oluyor.
Şüphe şiirinin bir dizesinde;
“Şüphe olmuştan beter
O evi şüphe yıktı”
derken aynı şiirin son dörtlüğünde;
“Sararan solan ülfettir
Basitleşen muhabbettir
Yiten tahammül, dirayettir
Yeter, şüpheler yeter”
diye haykırır!
“Varını, yoğunu
İnancını, gururunu
Ömrünü yalana sattılar
Yerine ayarı
Ucuz bir hayat verdiler sana
Göz yaşların geceler
Ömrünü yıkadı
Rahatladın güya
Sabahları mutlu gözükesin diye”
Yukarıda “İçinden Talanan Kadın” şiirinden aldığım bu mısralarda anlatılan mutsuz kadın tablosunu, Suna’dan başka hangi ressam böyle güzel çizebilirdi?
Suna, “Aziz Kardeşim, Sarhoş İskender’e” isimli üç bölümlük şiirinde de, bütün değerlerin kaybolduğu günümüzde, paranın ve kültürsüzlüğün yaşam tarzlarını nasıl etkilediğini muhteşem bir hicivle ortaya koyuyor.
“Haberin var mı, aziz kardeş?
Hüdayar bey köy ağalığından
Milyonerliğe terfi etmiş
Ne illlah ettiyse
Latin alfabesini öğrenemedi
Şimdi kitap yazdırıp
Profesör olma aşkına düşmüş
– – –
Haberin var
Hüdayar Bey kirli
Hırkasını çıkarmış
Şimdi ‘zilli’ giyiyor
Zamane değişmiş
– – –
Bak, eski ve sağılmaz derttir
‘Anlamak derdi’
Sen çok kafanı yorma
Suna, genelde dünyanın bir çok yerinde özelde kendi ülkesinde aynı halkı ikiye bölen zoraki sınırların iki yakasında kalan insanların parçalanmışlık duygularını, anlatırken bölünmüşlüğün acısını onlarla birlikte yaşıyorsunuz.
SINIR İNSANLARI
Kalbi bütün değil
Sınır insanlarının
Sınır insanları farklı
Sınır insanları dertli
Duygularının tam ortasından
Çekilmiş dikenli teller
Sağ kolu o tarafta
Sol kolu bu tarafta
Sağ ayağı, sol ayakla bulaşsa
Dikenli teller didecek
Sağ gözü o yanı,
Sol gözü bu yanı sevecek
Ruhu ise bütün bir yurt özlemiyle
Acıyacak
Şiirden şiire geçtikçe ruhunuz çalkalanacak, sarsılacak, bazen gülecek, bazen üzülerek ufka bakıp derin derin düşüneceksiniz.
Kitabın son sayfasını kapatırken gönlünüzün dolduğunu, ruhunuzun zenginleştiğini hissedeceksiniz.
Ve sonra eminim ki, şiirleri ne elinizden, ne dilinizden düşürmeyeceksiniz.
İyi ki varsın Suna!
İyi ki varsın, iyi ki şairsin ve bu duygusuz yaşama inat hâlâ şiir yazabiliyorsun.