İyi ki Varsın Suna Valiyeva!…

0
1897

 

Azerbaycanlı şair – yazar Suna Valiyeva’yı yıllardır tanırım. Eşi ile birlikte, aile dostlarımız arasındadır.

Suna, dur otur demeden oradan oraya koşturan, başladığı her işi başarıyla tamamlayan, gazetecilikten eğitime, eğitimden estetiğe uzanan iş yaşamına paralel, eşine çocuklarına ve evine düşkün müşfik bir eş, iyi bir anne, ahlaklı bir Müslüman ve onurlu bir Türk’tür.

Bunca yeteneği mütevaziliğin sınırlarına hapsetme gayretlerine rağmen değerlendirmelerindeki derinlik, yorumlarındaki enginlik, o sınırları yıkar geçer, karşınızda mütevazi bir şair değil, bir derya, bir deniz olduğunu anlarsınız.

Size yukarıda birkaç cümleyle tanıtmaya çalıştığım Suna, yeni bir şiir kitabı yayınlamış.

Araz Yayınları’nda Türkiye Türkçesi ile yayınlanan bu kitabı, Bakü’deki buluşmamızda “yolda okursun” diyerek verdi.

İstanbul’daki zamansızlık arasına sıkıştırılmış bir anda okumak için elime aldığım ve sayfalarına şöyle bir göz atıp tadını almadan masama bıraktığım “Türk’ün Gelişi“ni anlamak ve anlatmak bugüne kısmetmiş.

Siyasi gündemin kasvetiyle geçen bir yılın yılgınlığı ve yılın son günlerini yaşamanın hüznü arasında sıkışan ruhum bir kaçış ararken, elime tekrar aldığım bu şiir kitabı beni birden tazeledi, canlandırdı, umutlandırdı. Şiirin unuttuğum güzelliklerini tekrar yaşattı. Mısralarda acı gerçekle iç içe girmiş umut tomurcukları, sözlerdeki zenginlik, anlatımdaki zarafet, felsefedeki derinlik beni şaşırttıkça şaşırttı.

Kitaba adını veren “Türk’ün Gelişi” şiirinde Suna, ait olduğu halkın yüceliğini, geleneklerini vurgularken köklerine duyduğu hayranlık ve sadakat beni duygulandırdı. Şiirin mısralarında bulunan;

Hak bendedir, ben Hak’tayım

Yakındayım, uzaktayım

Ölçüsüz vakit tahtındayım

Zamanla ölçüldüm geldim

– – –

İlkte sonum, sonda ilkim”

mısralarına yüklenmiş anlam, beni Yunus Emre ve Aşık Veysel’deki derin düşünceyle buluşturdu.

Beni Kendime Sor” şiirinden aldığım;

Can ki emanettir, borçtur

Tanrı ne vakit isteyecek

Ömür elmasız masalmış

Sonunda ayrılık düşecek

anlatımında karşılaştığım derin hüzün, türkülerdeki deli dalgaların duvarlara vurup geri çekilmesindeki yenilgi kadar gerçek,

Cahit Sıtkı’nın “yaş 35” şiirindeki; “Neylersin ölüm herkesin başında – Uyudun uyanamadın olacak

mısralarındaki gibi kaçınılmaz sonun kabullenişi değil mi?

Ve yine aynı şiirde yer alan şu dörtlük;

İş – gücümü soruyorsun

Yürekten söz kazıyorum

Tanrı ellerimden tutup

Öz yazımı yazıyorum

diyerek şairin ve şiirin en yalın anlatımı olarak karşımıza çıkıyor.

Kitabı okudukça, sayfaları çevirdikçe her şiirde, her mısrada yaratıcılığın verimli toprağı, duygu dalgalanmaları vuruyor gönlünüze.

Şair, geçen yıllara, değişen zamanlara rağmen hiç değişmeyen bir toplumsal sorun olan kadınlara yönelik haksızlıklara da dikkat çekiyor. Geleneğin bilincinde olup geleceğin değerlerine sahip çıkan Suna Valiyeva, kadınların bitmeyen eşitlik mücadelesine de destek veriyor. Kadınları anlamak, anlatmak, benliğinin bir parçasıdır. Aldatılan kadınların duygularına yandaş, acılarına ortak oluyor.

Şüphe şiirinin bir dizesinde;

Şüphe olmuştan beter

O evi şüphe yıktı

derken aynı şiirin son dörtlüğünde;

Sararan solan ülfettir

Basitleşen muhabbettir

Yiten tahammül, dirayettir

Yeter, şüpheler yeter”

diye haykırır!

Varını, yoğunu

İnancını, gururunu

Ömrünü yalana sattılar

Yerine ayarı

Ucuz bir hayat verdiler sana

Göz yaşların geceler

Ömrünü yıkadı

Rahatladın güya

Sabahları mutlu gözükesin diye

Yukarıda “İçinden Talanan Kadın” şiirinden aldığım bu mısralarda anlatılan mutsuz kadın tablosunu, Suna’dan başka hangi ressam böyle güzel çizebilirdi?

Suna, “Aziz Kardeşim, Sarhoş İskender’e” isimli üç bölümlük şiirinde de, bütün değerlerin kaybolduğu günümüzde, paranın ve kültürsüzlüğün yaşam tarzlarını nasıl etkilediğini muhteşem bir hicivle ortaya koyuyor.

Haberin var mı, aziz kardeş?

Hüdayar bey köy ağalığından

Milyonerliğe terfi etmiş

Ne illlah ettiyse

Latin alfabesini öğrenemedi

Şimdi kitap yazdırıp

Profesör olma aşkına düşmüş

– – –

Haberin var

Hüdayar Bey kirli

Hırkasını çıkarmış

Şimdi ‘zilli’ giyiyor

Zamane değişmiş

– – –

Bak, eski ve sağılmaz derttir

‘Anlamak derdi’

Sen çok kafanı yorma

 

Suna, genelde dünyanın bir çok yerinde özelde kendi ülkesinde aynı halkı ikiye bölen zoraki sınırların iki yakasında kalan insanların parçalanmışlık duygularını, anlatırken bölünmüşlüğün acısını onlarla birlikte yaşıyorsunuz.

SINIR İNSANLARI

Kalbi bütün değil

Sınır insanlarının

Sınır insanları farklı

Sınır insanları dertli

Duygularının tam ortasından

Çekilmiş dikenli teller

Sağ kolu o tarafta

Sol kolu bu tarafta

Sağ ayağı, sol ayakla bulaşsa

Dikenli teller didecek

Sağ gözü o yanı,

Sol gözü bu yanı sevecek

Ruhu ise bütün bir yurt özlemiyle

Acıyacak

 

Şiirden şiire geçtikçe ruhunuz çalkalanacak, sarsılacak, bazen gülecek, bazen üzülerek ufka bakıp derin derin düşüneceksiniz.

Kitabın son sayfasını kapatırken gönlünüzün dolduğunu, ruhunuzun zenginleştiğini hissedeceksiniz.

Ve sonra eminim ki, şiirleri ne elinizden, ne dilinizden düşürmeyeceksiniz.

İyi ki varsın Suna!

İyi ki varsın, iyi ki şairsin ve bu duygusuz yaşama inat hâlâ şiir yazabiliyorsun.

 

Müjgan Suversuna1

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.