Okan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesude Atay,

0
1753

Okan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesude Atay, zorunlu din öğretiminin çocuğa erken yaşta verilmesinin sakıncalarını ve din eğitimi kitaplarında kullanılan kavramların çocuğu nasıl etkileyebileceği hakkındaki görüşlerini Evrensel’e anlattı. Atay, “Salt namaz kılıyor, oruç tutuyor diye ‘iyi insan’ tanımı yapmak çocuk tarafından kazanılan tüm insani ve toplumsal değerler açısından bir karmaşa yaratabilir” dedi.
Din öğretiminin kaç yaşında verilmesi uygun olur?
Soyut kavramları öğrenme 11-12 yaşından sonra gerçekleşir yani bilişsel sistemin tam kapasite olarak çalışmaya başladığı düşünme becerilerinin daha karmaşıklaştığı yaş diyebiliriz. Çocuklar soyut kavramları, somut kavramlarla ilişkilendirerek yeni bir takım kavramlar üretmeye başlarlar. Dolayısıyla din olgusu içinde yer alan soyut kavramlar, vicdan, özgürlük, vatan, ahlak, yurttaş gibi diğer soyut kavramlar da 12 yaşından sonra çocuk tarafından anlamlandırılmaya başlar. Yalnız bu noktada, din öğretimi ve din eğitimi kavramlarının ayrı tanımları ve anlamları olduğu unutulmamalıdır. Din eğitimi sağlıklı aile yapısı içinde çocuğun, aileyi ve yakın çevresini gözlemleyerek, yaşayarak, katılarak, son derece keyifli, korkuya dayanmayan, aile içi ve yakın çevrede aldığı eğitimidir. Okullarda din eğitimi ve özellikle din öğretimine sıcak bakmıyorum. Bunun tamamen aileye bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Eğer resmi din eğitimi ve öğretimi okullarda yapılacaksa, 12 yaşından sonra seçmeli ders olarak ve sadece eğitim kapsamında; farklı dinleri de anlatan din kültürü olarak verilmelidir.
Din-eğitimi-768×512
Neden din öğretimi verilirken çocuğun gelişim yaşı önemli?
Çocuklar pek çok dini kavramı biliyor ve öğreniyor gibi görünüyorlar ama az öncede söylediğim gibi çocuğun soyut olan bu kavramları içselleştirmesi ve kavramlaştırması ezberi bırakıp, analiz etmesi ve sentezlemesi 12 yaşından sonra başlar. 18 yaşından sonra da kendi iradeleriyle yaşadıkları kültürün özelliklerini, kendi okuduklarını ve öğrendiklerini, kazanımlarını, başka kültürlerden öğrendiklerini bir süzgeçten geçirirler ve kendi değerlerini oluştururlar. 18 yaş bilişsel sistemin karmaşık fonksiyonlarının tam olarak kullanılmaya başlandığı dönemdir. Bu nedenle erken verilen din öğretimi gerçek bir öğrenmeyi sağlamaz.
“Stres, kaygı ve cesaretsizliğe yol açar”
Erken yaşta din öğretiminin pedogojik açıdan sakıncaları nelerdir?
Özellikle psikolojinin, gelişim psikolojisinin, eğitim psikolojisinin ortaya koyduğu bilimsel bir takım gerçekler vardır. Yıllarca bilim insanları gözlem yapmışlar, deneyler yapmışlar ve ortaya her çocuğun belli aşamalardan geçerek düşünme ve öğrenme becerilerini kazandıklarını ortaya koymuşlardır. Şimdi siz ne yaparsanız yapın, verdiğiniz din eğitimi, korkuya dayalı bir ezber ve unutulmaya yüz tutan bir öğrenmeye sebep olacaktır. Zaman kaybının yanı sıra çocuğun ruh sağlığı da olumsuz yönde etkilenebilir. Okul öncesi dönemde çocuk, henüz kendi bedenini tam olarak tanımıyor ve ailesi dışında diğer bireyleri anlayarak, dış dünya ile sosyalleşmeye çalışıyorken anlamadığı soyut kavramlar dünyasına giriyor, anlamadığı konuları ezbere tekrar ediyor ve sonuç olarak yetişkinler tarafından öğrenmiş gibi, başarı gibi algılanıyor. Bu ise çocuk gelişimi açısından bir zaman kaybıdır. Diğer taraftan korkuya dayalı bir değer eğitimine dönüşebilen din eğitimi ve öğretimi çocukta kaygı düzeyini artırabilir ve çocuk ruh sağlığı açısından sakınca yaratabilir. Örneğin “yemeğini bitirmezsen günah olur ve günah işleyen cehenneme gider” ifadesi çocukta cehennem ve yanma sözcükleri ile bir korkuya dönüşebilir. Erken yıllarda verilen çocuk terbiyesinde; dini eğitimle birlikte, özellikle dini ögelerdeki “ceza” kavramlarının kullanılması çocukta güvensizlik, cesaretsizlik, tabi olma ve stres yaratabilir. Bu ise çocuğun diğer alanlardaki öğrenme motivasyonunu olumsuz etkileyebilir.
“Kişilik bozukluğu gelişebilir”
Korkuyla yapılan eğitimin çocuk üzerindeki etkilerini biraz daha açar mısınız?
Okul öncesi dönemden başlayarak 11-12 yaşına kadar din öğretiminden söz etmek mümkün değil. Çocuk ya korkacak ya da yoğun bir kaygı yaşayacak, örneğin, “kötülükler yaparsan cehenneme gidersin”, “oruç tutmazsan, namaz kılmazsan yanarsın” gibi ifadelerde çocuk için son derece somut olan kavram yanmaktır, yanmaktan korkar, yanmanın çok can acıtan birşey olduğunu bilir. Cehennemi kafasında canlandırır, kötü insanlar cehenneme gidiyor ve alevler içinde yanıyor… Korku odaklı bir öğrenme söz konusu ve sürekli kaygı ve stres içinde “ya hata yaparsam, annemi babamı çok üzersem, öğretmenimi üzersem, arkadaşıma vurduğum için kötü bir insan olursam, beni kimse sevmezse…” Bunu kafasında üretebilir, ve yerleştirebilir. İleri yıllarda ise bu etkilerle bireyde ciddi anlamda kişilik bozuklukları görülebilir.
“Kültürü yaşatmak başka, din eğitimi bambaşka”
Din eğitimi çocuğa en doğru şekilde nasıl verilir?
Annem namaz kılarken huzur duyarım. Ancak, oruç tutup tutmamaya ben karar verdim. Büyüme sürecinde bana hiç kimse baskıyla bir öğretide bulunmadı, sadece bana o kültürü yaşattı. Şimdi kültürü yaşarsınız ve bazı davranışları, duyguları, değerleri kazanırsınız ya da kazanmazsınız. Kültürü yaşamak ve yaşarken öğrenmek, değerleri ve inançları kazanmak başka, daha önce vurguladığım gibi dini öğretim bambaşka birşey. Çocuğun gelişimi odaklı din eğitimi ve öğretimini konuştuğum zaman dine karşıymışım gibi algılanabiliyorum, bu beni çok rahatsız ediyor. Oysa ben karşı değilim, sadece çocuğun gelişimsel yaşına uygun eğitim-öğretim verilmesinden yanayım. Biz çocuklarımıza eğitim vereceğiz, öğretim yapacağız derken çocuklarımızın var olan yeteneklerini de yok edebiliyoruz. Çocuk kendini ifade etme özgürlüğü için olanak bulamıyor. Yetişkinler ise bu konuyu siyasi ve politik merkezde ele alıp çocuklar adına kararlar alıyorlar, Bu ise ciddi bir çocuk istismarıdır ve çocuk hakları ihlalidir. Çünkü çocukların gelişimsel ihtiyaçlarından çok, politik strateji ile ebeveynlere “dini bütün nesillerin yetiştirileceğine” dair taahhüt veriliyor. Zaten aileler de çocuklarının gelişimini ve gelişimsel ihtiyaçlarını bilmiyorlar. Bu yüzden de partilerin çocuk politikası var mı yok mu ya da ne kadar çocuğuma uygun gibi konular hiç sorgulamıyor.
Din-eğitimi-2-768×428
“Melek seni izliyor”
Çoçuğa din öğretimi verilen kitaplarda ”Seni melekler takip ediyor” gibi içerikler yer alıyor. Erken din öğretimi alan bir çocuk bundan nasıl etkilenir?
Bu söylediklerinizden korku odaklı bir davranış düzenlemeden veya davranışı yönlendirmeden bahsedebiliriz. Çocuk ruh sağlığı açısından veya gelişim açısından baktığımız zamanda birisi tarafından izleniyor olmak, meleklerin sizi takip etmesi veya diğer taraftan kötü, istenmeyen bir davranış yapıldığında bunun çok ağır bir ceza ile karşılık bulacağının bilinmesi, çocukta çok ciddi bir kaygıya hatta patolojik anlamda bir kaygı bozukluğuna neden olabilir. Bu kaygı ve korku bir taraftan da çocukların kendi potansiyellerini keşfetmeleri ve kendilerini tanımalarına çok ciddi anlamda engel olacaktır. Belki bu noktada çocuk haklarına da bir gönderme yapmak gerekiyor. Çocuğun kendini ifade etme özgürlüğü, katılım hakkı verilmiyor ve en önemlisi de bütün bunlarla çocuk vakit geçirirken gelişimin en temel yapısı olan oyundan çocukları uzaklaştırıyoruz… Bir diğer örnekte ise; Anne, baba ya da sevilen birinin kaybını yaşayan bir çocuğa onların cennete gittiği söylenirse ve cennet tasviri yoğun olarak yapılırsa, çocuk anne, babaya ya da sevdiğine kavuşmak için ölümü isteyebilir.
“Namazdan sonra annesini döven de mi iyi insan?”
Din öğretimi kitaplarında namaz kılan insanın daha iyi olduğuna dair göndermeler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Baba namaz kılıyor, namazdan sonra anneye şiddet uyguluyor, kadını dövüyor ve yeri geliyor dini söylemde kadını dövme hakkı vardır algısı oluşuyor. Namaz kılan iyi insandır algısı çocuğun tek inandığı değer olarak yerleşiyor. Çocuğun kafası karışıyor, sonra kafa karışıklığı yerini koşulsuz bir inanca bırakıyor. Mesela erkek çocuksa ben erkeğim döverim bu kadın için gerekli diyebiliyor. Çocuk neyi görüyorsa yaşıyorsa onu kendine değer olarak kabul edecektir. Halbuki erkek çocukta vicdanla ilgili daha başka değerler yerleşebilecekken, aldığı erkek kimliği modeli şiddet kullanmayı meşrulaştıracaktır. Kız çocuksa ezilmeyi baştan kabul ediyor. Evet ben babamı çok severim namaz da kılıyor annemi de dövüyor ama annemin iyiliği için yapıyor. Sonra beni kocam döverse, abim döverse ben buna sesimi çıkarmamalıyım gibi bir toplumsal cinsiyet rollerindeki kadın kimliğinin özelliklerini üzerine yapıştırıyor. Salt namaz kılıyor, oruç tutuyor diye “iyi insan” tanımı yapmak çocuk tarafından kazanılan tüm insani ve toplumsal değerler açısından bir karmaşa yaratabilir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.