Terörle ilişkisi olmayan muhalif grupların zayıflatılmasına karşı olan Türkiye, Suriye politikasında Katar ve Suudi Arabistan ile tam bir görüş birliği içinde. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan Esed’in iktidarını sonlandıracak bir takvimin hayata geçirilmesini istiyor. ABD Esed’in orta vadede yönetimi bırakmasını tercih ederken, Rusya ve İran çıkar farklılıklarına rağmen rejimi mutlak surette koruma çabasında.
Suriye krizine çözüm bulmak amacıyla diplomasi trafiği hızlanırken, uluslararası aktörlerin pozisyonları önem kazanıyor. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan grubu masaya gerçek muhaliflerin oturmasını ve Esed’in iktidarını sonlandıracak bir takvimin hayata geçirilmesini isterken, ABD, Rusya’ya verdiği tavizlere rağmen Esed’in orta vadede yönetimi bırakmasını tercih ediyor. Rusya ve İran ise kendi aralarındaki bazı çıkar farklılıklarına rağmen, rejimi mutlak surette koruma çabasında.
Suriye krizine siyasi çözüm bulmak amacıyla Esed rejimi ve muhalefet heyetini bir araya getirmesi hedeflenen Cenevre görüşmeleri 29 Ocak Cuma günü başlayacak.
Müzakereler iki tarafın aynı masada doğrudan karşılıklı görüşmesi şeklinde değil, dolaylı temaslar şeklinde gerçekleşecek. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’nın, Cenevre’ye davet ettiği kişi ve gruplarla ayrı ayrı görüşmesi bekleniyor.
Cuma günü başlayacak görüşmelerin ne zaman sonlanacağı, katılımcıların kimler olacağı kesinleşmiş değil. Müzakereler, asli tarafları rejim ve muhalifler olacak şekilde, üçüncü tarafları doğrudan söz sahibi yapmayacak şekilde tasarlandı.
Uluslararası Suriye Destek Grubu üyesi 17 ülke ile Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği temsilcileri ise görüşmelerde kolaylaştırıcı sıfatıyla hazır bulunacak. Görüşmelerin formatı, rejim ve muhalefet temsilcilerinin de çeşitli ülke yetkilileriyle bir araya gelmesine imkan veriyor. Söz konusu grup, Türkiye, ABD, Suudi Arabistan, Katar, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin, Mısır, İran, Irak, İtalya, Ürdün, Lübnan, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden oluşuyor.
Süreçte etkin temel uluslararası aktörler ise Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, ABD, Rusya ve İran.
Görüşmelerin gündemini, 2254 nolu BM Güvenlik Konseyi kararında kayıt altına alınan yol haritasının hayata geçirilmesi oluşturuyor. Buna göre, Suriyelilerin öncülüğünde ilk 6 ay içinde yani haziran 2016’ya kadar tarafların müzakereleri sonuçlandırıp geçiş hükümeti kurması, bu esnada sahada ateşkes sağlanması öngörülüyor. Buna müteakip 12 ay içinde de yeni anayasa hazırlanması ve adil bir seçim düzenlenmesi amaçlanıyor.
Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın duruşu
Türkiye, Suriye krizine siyasi çözüm bulunmasından yana. Müzakerelerde vurgu yaptığı husus, krize uygulanabilir ve gerçekçi bir çözüm planı üretilmesi. Ülkede yüzbinlerce kişinin ölümünden sorumlu Esed’in iktidarda kalmasının ne toplum ne de muhalif örgütlerce kabul edilebileceğine dikkati çeken Türkiye, Esed için iktidardan ayrılmasını kayda alan bir takvim oluşturulmasında ısrarcı.
Müzakerelere davet edilecek isimlerin seçiminin Mistura’ya bırakılması ve Rusya’nın bu konuda ağırlığını koyması, muhalefetin temsilinin sulandırılması tehlikesini ortaya çıkarmıştı.
Türkiye, dikkatleri bu tehlikeye çekerek Riyad toplantısında oluşturulan geniş tabanlı Müzakere Yüksek Komisyonu’nun muhaliflerin yegane ve başlıca temsilcisi olduğunu uluslararası topluma anlatmaya devam etti. Rusya ise PKK’nın Suriye uzantısı PYD’yi müzakerelerde muhalif örgüt olarak kabul ettirmeye çalışırken, örgüte destek veren ABD’yi de yanında buldu. Ancak diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre, ABD tarafı, Türkiye’nin yoğun baskıları sonucu geri adım attı. Böylece Mistura tarafından örgüte müzakere davetiyesi gönderilmesinin önüne geçildi.
Terörle ilişkisi olmayan muhalif grupların zayıflatılmasına karşı olan Türkiye, Suriye politikasında Katar ve Suudi Arabistan ile tam bir görüş birliği içinde.
Üç ülke, Cenevre’deki müzakerelere meşru muhalefetin katılarak ülkede sivillere yönelik bombardıman, abluka ve diğer insanlık dışı durumları uluslararası toplumun gündemine yeniden getirmesini ve gerektiğinde rejimle müzakerelerde bulunmalarını destekliyor.
Rusya ve İran’ın “Esed’li Suriye” ısrarı
Rusya’nın Suriye’deki önceliği, geleneksel müttefiği Esed rejimini muhafaza etmek. Askeri avantajlarını kullanarak muhalifleri ezmeye çalışan Rusya, 4 aydır yoğun biçimde süren hava saldırılarıyla Esed’in müzakerelere psikolojik üstünlükle başlamasını da amaçladı.
Rusya, siyasi çözümü, Esed’li yönetimi güvenceye alması halinde destekliyor. Bu nedenle Esed’in iktidardan ayrılmasının önünü açacak hiçbir öneriye yanaşmadı. Kremlin’in Suriye’deki askeri avantajları devam ettiği sürece bu konuda geri adım atması beklenmiyor.
İran, Esed rejimini korumada Rusya ile sıkı bir ittifak halinde. Rejimin ayakta tutulması için tüm yolları deniyor. Esed rejiminin çöküş sinyalleri verdiği bir dönemde Lübnan Hizbullahı’nın Suriye’ye geçişini sağlayan İran, Hizbullah’ın yetersiz kalması üzerine çok sayıda ordu mensubunu savaşa gönderdi. Ancak İran ordusu ve Hizbullah milislerinin gücünün yetmemesi üzerine Rusya eylül 2015’te bizzat devreye girdi. Bu nedenle, Rusya’nın rejimi kurtarabilmesi halinde İran’la nüfuz paylaşımına gitmesi beklenmiyor.
Rusya, İran’ın Suriye’de Hizbullah’a yer açma önceliğine de sıcak değil. Hizbullah yöneticilerini hedef alan İsrail ile yaptığı hava saldırıları koordinasyonu Rusya’nın niyetini belli ediyor.
ABD, PYD’nin aktif aktör olmasından yana
ABD, başından beri “Esed’siz Suriye”den yana bir tutum sergiliyor. Suriye krizinin başında muhalefete aktif destek veren ABD, zamanla geri plana çekildi. Obama yönetiminin, 2013’te Esed’in kimyasal silah kullanmasına askeri yanıt vereceği restinin boşa çıkması, Rusya’yı cesaretlendiren bir dönüm noktası oldu. Rusya, Suriye krizinde ABD’nin Esed rejiminin çökmesi halinde iktidarı “İslamcı güçlerin” ve DAEŞ’in ele geçireceği korkusundan da istifade etti. Eylül 2015’ten itibaren Rusya’nın doğrudan savaşa girmesi ve ABD’de başlayan başkanlık seçimi süreci, Washington’da “Rusya ile çatışma ihtimalini bertaraf etme” hassasiyetini artırdı. Tüm bunlar Rusya’nın askeri ve siyasi ağırlığının artmasıyla sonuçlandı. ABD’yi BMGK’dan karar çıkartarak Esed’in iktidarını en az 2 yıl güvenceye almaya razı etti.
Obama yönetiminin görevinin sona ereceği yıl sonuna kadar ABD’nin politikasında temel bir değişiklik beklenmiyor.
Diğer yandan ABD, Suriye’nin yüzde 40’ını elinde tutan DAEŞ tehdidinin ortaya çıkmasından itibaren PYD’ye güçlü bir destek veriyor. ABD yönetimi, DAEŞ’in çevrelenmesinde ana aktörün PYD olduğu düşüncesinde. Bu nedenle PYD’nin daha aktif bir aktör haline gelmesini, Suriye’nin geleceğinde yer almasını istiyor.
Cenevre müzakerelerine PYD’nin katılmasını arzu eden ABD yönetimi, Türkiye’nin tepkisi nedeniyle şimdilik bu talebinden vazgeçmiş görünüyor.
Diğer ülkelerin pozisyonu
Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun önde gelen diğer üyelerinden Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Ürdün, büyük ölçüde ABD ve Türkiye ile yakın çizgide.
BMGK üyesi Çin, krizin başından bu yana genel olarak uluslararası meselelerde izlediği düşük profilli tutumunu koruyor. Pekin yönetimi, krizin siyasi çözüm ve halkın iradesiyle aşılması gerektiğini savunup, dış müdahalelere karşı çıkıyor.
Lübnan, ülkede devlet yönetiminde de yer alan Hizbullah varlığı nedeniyle Suriye meselesinde tam bir taraf olamıyor. Komşusu Suriye’deki kaosun kendi topraklarına sıçramaması için temkinli bir siyaset izliyor.
Mısır, Esed’in kalmasını istiyor. Diğer yandan İran’la Şah rejiminin devrildiği 1979 devriminden bu yana ilişkileri düşük profilli seyrediyor. Son dönemde Suudi Arabistan’la gelişen ilişkileri, henüz Suriye politikasına yansımış değil.
Muhalifler “güven” arayışında
Müzakerelere tek vücut olarak katılmaya çalışan muhalifler geçen ay Riyad’da geniş tabanlı bir birliktelik sağlamış, Müzakere Yüksek Komisyonu’nu belirlemişti. Silahlı muhalif örgütlerin geniş desteğini alan Komisyon, muhaliflerin meşru temsilcisi olarak uluslararası topluma müzakerelere katılabileceği mesajını vermişti.
Ancak BMGK kararında Esed’in iktidarda kalmasına açık kapı bırakılması, Rusya’nın ağır bombardımanlarında çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesi ve birçok noktada rejim güçlerinin sivillere yönelik ablukayı sürdürmesi gibi gelişmeler muhaliflerin sürece katılmasını güçleştirdi.
Ancak gerçekçi bir siyasi çözüme destek vermeye hazır görünen muhalifler, müzakerelere açık kapı bıraktı.
Riyad Hicab başkanlığındaki Müzakere Yüksek Komisyonu bugün Mistura’ya bir mektup göndererek, prensipte görüşmelere katılmaya olumlu baktıklarını ancak güven artırıcı önlemler konusunda güvence verilmesini talep etti. Muhaliflerin talepleri, sivillere yönelik saldırıların durdurulması, ablukalara son verilmesi ve keyfi tutuklananların serbest bırakılması gibi hususları içeriyor.
Ayrıca, muhalifler, Mistura’nın muhalif saflarında varsayarak davetiye gönderdiği bazı isimlere tepkili. Muhalif kaynaklardan elde edilen bilgiye göre, Mistura, rejime yakınlığıyla bilinen Abbas Habib, Kadri Cemil, Macid Habbo, Mazin Mağrebiye, Randa Kassis, Salim Herbek, Cihad Makdisi, Fatih Camus, Heysem Mena ve Nemrud Süleyman’ı da Cenevre’ye davet etti.
Muhaliflerin kısa süre içinde, müzakerelere katılımla ilgili bir açıklama yapması bekleniyor. (YeniSafak)