Kendi Güvenliğini Alamayan Genelkurmay Başkanı Ülkemi Nasıl Koruyacak?
Tüm geceni uyumadım; tüm Türkiye gibi…
Tüm Türk kadınları dua etti gece boyunca.
Tüm Türk erkekleri sokaklara çıktı gece boyunca.
Türkiye’min en uzun gecesi bu gece. Kalbimdeki yerini bana belli eden ve her Türkiye insanına ‘bak tehlike boyumu aşacak durumda, akıbetim hoş olmaya bilir. Irak, Suriye kaderi karşımda’ mesajının acısını yaşatan toprağım. Komşumun gencecik kızı göz yaşları içerisinde. Ağabeyi hava alanında rehin. Gecenin her akışında bir telefon açar:’ Anne, durumlar çok vahim askerler silahları kafamıza dayadı.’ ‘Anne, polis, jandarma müdahileyse geçti.’ ‘Anne, iki gencecik asker kafasına sıktı, halkım bizi satkın algılamasın dediler’… ve… Evlerin çatı katına oturacaklarmış gibi kafamızın üstünde helikopterler gürültü ile uçuş yapıyor. Gecenin yarısı geçti; bir azdan tan ağaracak. Ezan hayatım boy ilk defa tan ağarınca değil, çok önce okunmuş. Anladığım bu ki, sabah namazı daha erken kılındı; gecenin ikisinde mi, üçünde mi? Bilmem ama insanlar namaza durdular. WatsAP sisteminde Türkiye aktif kadınlar grubumuz var. Galiba Azerbaycan uyruklu bir benim içlerinde. Tüm geceni göz yaşları içerisinde dualar okuduk; Allah’ım, koru toprağımızı ne olursun. Manisa’dan bir grup kadın sokaklara çıktı. İstanbul’dan haberleri ben aktarıyorum. Ankara’dan Züleyha hanım, Şükran ablam. İsmini bu gece öğrenmişim. Bir fakire yardım istemiştim, aramıştı konuşmuştuk, uzun uzun. Şimdi Türkiye’mizin yardıma ihtiyacı var. Ve beni kendilerinden ayırmıyorlar. Bütün Azerbaycan uyruklu arkadaşlarım arıyor: ‘Nasıl oldu’. Dua edin, lütfen.’ ve sessiz ağlıyoruz. Hiç sesinin çıktığı kadar susup göz yaşları akıtanları gördünüz mü? Biz o kadar böyle susup ağladık ki bağıra bağıra; 1990. yılda eli elimde olan arkadaşımın üstünden Rus askerinin tankı geçende. Göztepe’de ikamet eden İnare ve Konya’dan Sevil Çakar Azeri ile o günleri hatırlıyoruz; İlahi, sen koru bu milleti ne olur… koru bu milleti, bu millet üstüne gelen tankları görmemiş, kafasına sıkılan kurşunların acısını yaşamamış. Ne olursun, bizim yaşadıklarımızı yaşamasın Türkiye. Ve…askerlerin sivil insanlara ateş etmesi ile bağlı haberler dolaşır telefon mesajlarında. Olamaz…Bize kurşun sıkanlar Ruslar idi, o askerler kendi çocuklarımız. Her resimlerini görende dua ettiğimiz çocuklar. Her şehidine yüreğimizin yandığı, göğsümüzün dağlandığı çocuklar…
‘Abla, abla çok korkuyorum’. Artvin’den Ülker Köşe. Bakıda; Karabağ’da, Hocalıda yaşadıklarımızı bu kız tv programlarından dinlemiş, kitaplardan okumuş ama… korkumuz Türkiye için… Tüm Türklerin Vatanı, kutsal toprak için…
saat 4.30. Sokakta kimse yok. Ambulanslar siren çalarak ötüşür…
Eve dönüyorum. Radyo sabah haberlerini veriyor: ‘Gece boyunca nerede tutulduğu bir muamma olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Akıncılar Üssü’ne saat 07.45’te düzenlenen operasyonla kurtarıldı.’
Tam Türkiye’nin tehlikeni atlattığı bir saatte. Neredeydi? Nasıl oldu kurtuldu? Hangi şartlara ‘evet’ dedi?
Siyah yazılmış sorular. Cevaplandırılması şart.
Hulusi Akar’a tam bir buçuk yıl önce Azerbaycan uyruklu bir delikanlı mektup yazmıştı. ‘Bizi de askere alın genelkurmay başkanım! Biz bu ülkenin bir parçasıyız ve teröre karşı savaşmak istiyoruz’
Bir buçuk yıl. Yani bizim o mektubu haber yaptığımız zamandan bir buçuk yıl geçti. Nasıl olur, bu kadar büyük bir çapta hazırlanan darbeden haberi olmuyor Genelkurmay Başkanı’nın? Nasıl olur, Genelkurmay Başkanı kendi güvenliğini yapamıyor? Ve nasıl olur, kendi can güvenliğini yapamayan bir Genelkurmay başkanı Türkiye’nin güvenliğini üstenir?
Şu soruları siyah yazmamıza gerek yok. Zaten tarih yazdı şunu. Siyah ve kırmızı soruları.