Her Şey Vatandan Başlar
ve bizim hikayemiz de Senan Garibli’nin ‘Burada Gazilerimiz var, ziyaret etmek istersiniz mi’ sorusu ile başladı. Vefa hemen atladı: ‘Olur, neden olmasın, hadi gedelim!’
Vefa Aktuz; Gence’de doğmuş. Moskova’da eğitim görmüş. Kocaeli seferi de onun fikridir. İkna etme becerisinin üstü yoktur.
Araba U dönüş yapıyor ve sanki bizi iki günlük yorgunluk ve gergin toplantı saatlerinden sonra bir de hastane yollarına saldığından dolayı ‘çok uzak değil, hemen burası’ diye teselli ediyor.
Uzak olsa ne olur ki? Kutsal insanlar onlar, ta dünyanın öbürü ucundan gelip elleri ayakları öpülesi kişiler.
Aslında bir az zaman alıyor yol. Yol bitinceye kadar Senan beyin hayat hikayesini dinliyoruz.
Senan Garipli; Yevlak şehrindendir. Koceli Belediyesi görevlisidir. 1992 yılında Memmed Emin Resulzade’nin yaptığının devamı olarak Azerbaycan’dan Türkiye’ye gönderilmiş 100 öğrenciden biridir. Burada Türk vatandaşı ile evlenerek hayatını Türkiye’ye bağlayıp. Dünya tatlısı kızının resmini gösteriyor ve telefon ekranından dünyaya gülümseyen esmer kıvırcığı görüp her ikimiz hayretle iç çekiyoruz. Sonra da şaka ile toprak çekiyor diyoruz. Yevlak Azerbaycan’ın en sıcak illerinden biridir ve ahalisinin esmer olması çok ünlü gülmecelere konudur.
İzmit ROMATEM Fizik Tedavi Merkezi
Merkezde 15 Gazi tedavi görür. Senan bey, arabadan inende avluda dinlenen gaziler kendilerini toparlıyorlar. Belli zaten, adam bu gazilerin yakını olmuş. Biz de selamlaşırız ve tekerlekli sandalyede oturan, oturduğu sandalyenin yanında koltuk değneği duran kişiler bize, özellikle Vefa Aktuz’a hayretle bakıyorlar.
Tanışlık faslından sonra içlerinden biri çay sipariş verir. Gelen misafire çay ısmarlamak Azerbaycan halkının olmasa olmazlarındandır. Odur ki hiç birimiz çaylar benden diyemiyoruz. Şuşa, Karabağ bizden diyen, bedelini sağlıkları ile ödeyen kişilerin önüne geçip de ne söyleyecektik ki? Bizlere canları, sağlıkları pahasına bu mutluluğu tattıran, 30 yıllık acıyı sil baştan yapan bu evlatlarımızın önüne geçip ne suna bilirdik ki?
Uğrunda Varsa Ölünecek, O da Vatandır Elbet…
Tam karşımda siyah giyimli iri yapılı bir genç oturmuş. İsmini soruşuyorum dudak altı bir şeyler mırıldanıyor. Birkaç defa sorduktan sona Şahit söylediği anlaşılır. Nerden yaralanmışsan soruma eli ile kafasını gösteriyor. Öyle utanarak ki sanki yaralanmasından dolayı özür diliyor. Zaten tekerlikli sandalyede oturmasından dolayı sıkıldığı belli. O kadar yakışıklı, mütevazi ki ilk gören her kızın aşık olacağı bir er. Son savaş Şuşa; Azerbaycan’ın namus yeri gayret kalesi. Konuşmağa çalışıyorum dudaklarını ucu ile tebessüm ediyor. Senin o tebessümüne kurban olayım güzel balam diye geçir içimden ama daha çok utandırmayım diye ne sarıla ne öpe biliyorum. Yaşın kaç soruma güçlükle duya bildiğim sesle 22 cevabını alırım. Allah’ım, benim çocuklarımdan bile küçüktür. Bi de nasıl utanıyor. Bütün sorularıma ‘Lütfen, abla, ne yaptım ki ben? Lütfen resmimi çekme, lütfen yazacak bişey yapmadım ki’ cevabını alıyorum. Karabağ’ı azat ettiniz diyorum. O vatanımızdır zaten fısıldar gibi oluyor. Bir az da kınar gibi tebessüm ediyor o kurban olduğum dudaklarının ucu ile. Bu konuyu ne çok abarttınız gibisinden.
Şahit İbrahimov; Zakatala ilinde doğmuş. Meşhur Aprel (Nisan) Savaşı iştirakçısıdır. Kelbecer’de savaşa girimiş Özel Kuvvet Birimi uzmanıdır. Birim sayısının söylüyor. O sayı kardeşimden kaç defa duydum: Şuşa’yı Ermenilerden kurtaran birim. Efsane komutanı hakkında duymayan yok. Toprağım diyorum kurur içinde Bilesuvarlıdır. Yine o tebessümle dudakları bükülür: Azerbaycanlıdır. Onlara bıraktığımız işgal ağırlığını mutluluğa dönüştürerek bizi ömürlerine borçlu yapmış evlatlarımızın karşısında yine utanç duyuyorum.
Dönersek vatan, dönmezsek cennet bizim
Şemsi ile uzun uzun konuşuyoruz. Eşi refakat ediyor. 3 kızı var. Bakıyorsun Şemsi’nin gözle görülen bir hasarı da yokmuş. Topuğuna küçük bir kabloya benzer bir şey takılmış. Ama çocuk bize katıldığı az zaman içinde bile acıdan kıvranıyor. Kuyruk sokumunu şarampel parçalamış ve hiçbir tedavi yaşadığı acıyı dindiremiyor.
Şemsi Rehimov; Tovuz ilinden. Şahit’le aynı birimden. Kendisi hakkında hiç konuşmuyor, Şahit’i anlata anlata bitiremiyor. Şemsi destanını da bize eşi Lamiye aktarır. Gencecik kocasının acılardan çırpınışını, annesine emanet edip geldiği 3 küçük kızının hasretini, onlarının anne babadan uzaklığının intizarını. ‘İyi ki ‘Yaşat Fondu’ gazilerimizi bura gönderdi. Gelenden çok iyileşmişler. Birce Şemsi’nin acılarını dindirmeye bir çare bulunmuyor.’
Şemsi acıdan zar zor konuşuyor ama son noktanı koymak için oralar bizim cennetimizdi diyor, acı ağrı nedir ki biz cenneti boylamağa gedmiştik zaten, kismette yaşamak da varmış.
Yaşat Fondu; Azerbaycan Cumhuriyeti bütünlüğü uğrunda geden savaşta yara alan gazilerimizin ve onların ailelerinin sosyal problemlerine destek amaçlı kurulmuş vakıf.
Asker vurulunca ölmez, unutulunca ölür
İsmayil Guba, Ezizov Revan Sumgayıt, Ahmetov Hayyam Lenkeran, Agaşov Gulu İmişli illerindenler. Kafalarında çember gibi uzanan ameliyat izlerine bakıyorum da soru sormağa cesaretim yetmiyor. Bu çocuklar yeni yeni konuşmaya başlamışlar, ellerini ayaklarını yeni yeni kullanıyorlar, ayakta duramıyorlar ama bu çocuklar bizim kahramanlarımızlardı. Cumhur Başkanımız Sayın İlham Aliyev madalyalar verdi savaşçılarımıza diyorum. Evet biz de aldık diyorlar, Hocavent, Şuşa, Fizuli, Cebrayıl illerinin azatlığı için madalya. Bildiyin birer aslanlardı utanarak yazmaya gerek yok, resmimizi çekmeyin şehit arkadaşların ailelerinden utanıyoruz diyen bu savaşçılar.
Vefa Aktuz Örnegi
Çok kıymetli dostumdur Vefa ve beni ona hayran bırakan ne 4 dilde anne dili gibi konuşması, ne bu genç yaşta Yeniden Refah partisinde Dış İlişkiler başkan Yardımcısı görevi, ne Hüdayı vakfında önemli bir konumda olması, ne güzel bir anne olması, ne iletişim kurmak, ikna başarısıdır. Vefa Aktuz 3 yaşında Moskova şehrinde elim bir kaza geçirmiş ve her iki bacağını kaybetmiş. Acile kaldırılan çocuğun kalbi durur ve morga gönderiliyor. Ertesi gün otopsi işlemleri için masya getirilen çocuğun hayat alametleri belirten vücudunu görüp şoka giren doktorlar onu yoğun bakıma kaldırıyorlar. Vefa okulu Rusya’da bitiriyor. Sonra üniversite, sonra mastır, sonra aile, sonra iki çocuk. Çok da cömert bir adamla evli. Bizi Kocaeli’ne bırakıp geri dönen kardeşimin arabasının tam önünde bir kamyon patlıyor ve gecenin 1’inde Vefa’nı arayıp şoförü çıkarttım, ambulans çağırdım gibi cümleler kuran adamın gönderdiği videonu görende şok oluyorum.
Ama beni diz altı protezlerle hayatını sürdüren Vefa’nın içindeki hayat aşkıdır ona hayran bırakan.
Sürekli ’Gel hayatını kitaplaştıralım, belki sana basit gelebilir ama bir dünya kadına motivasyon olursun’ diyerek başının etini yediyim arkadaşımın topuklarına çatan eteğini kıvırıyorum. ‘Bakın diyorum, bi kadın ya, ufacık, elleri çocuk elleri kadar küçük, omuzları narin ama gücünü görüyor musunuz? Siz neden utanıyorsunuz bu tekerlekli sandalyelerden?’
Azerbaycan toplumu, benim zamanımın erkekleri en ufak bir noksan olan kadını kabullenmeye zorlanan zihniyette, bunu biliyorum da belki ülkeden çıktığım 11 yılda değişmiş ola bilir ama hep yapmak istediğimi yapıyorum. Bu kahramanlar susarak gördükleri dakikelerden şahşahalı elbiseli, topuklu ayakkabıları ile dans ediyormuş gibi zarif zarif yürüyen genç kadının ayakkabıların içindeki protezlere hayretle bakıyorlar. Olmadı, bi etkisi olmadı diye içimden kendimi azarlıyorum. Yaptığım sadece çocukların moralinin bozulması.
Ayrılıyoruz. Ve iki gün sonra Vefa Aktuz tel acır; Bacı, Senan bey tel açmıştı. Gazilerimiz nasıl etkilenmiş, benim protezlerim onlara nasıl motvasyon olmuş, benim hayat hikayemi dinlemek, beni görmek istemişler. Haftaya yaş pasta felan da pişirim gedek. Evet. İşte bu. Evde uzun pirincim var alasından. Bi tavuklu pilav da benden diyorum.
Haftaya Allah izin veriyorsa, yanınızdayız İnşAllah, ayağınızı bastığınız topraklar öpülesi kahramanlarım.