Orhan Veli bir dizesinde “Beni bu güzel havalar mahvetti” der. Kelimeler, şairin hayal dünyasının, ruh ikliminin, sanatsal yaratıcılığının imbiğinden büyülü sözlere dönüşerek süzülür. Biz şimdilik Orhan Veli’yi, Garip akımını, şairane söylemi bırakıp Türk solunu mahveden havalara gelelim. Solun bünyesine sinsice şırınga edilen etnik virüsün ölümcül sonuçlarından bahsedelim.
Siyasal tarih bize solun içinden çıktığı toplumla barışık olması durumunda iktidar seçeneği olacağını göstermektedir. Halkın inanç dünyasıyla, değerler dizgesiyle, kolektif psikolojisiyle kavga halinde ise toplumsal bünyeye uymayan bir siyasal ur misali dışlanıp tecrit edilmektedir.
Marksist öğretiye göre işçi sınıfının politik örgütünün öncüsü sosyalistlerdir. Solun yükseliş ve yayılış yıllarının Türkiye’sinin sosyalistlerinin genel özelliği de bu teorik çerçeveye uygundur. Antiemperyalizm ve antikapitalizmin dönem solunun mücadele pratiğine fazlasıyla yansıdığı görülür. Sermayeye karşı emeğin, ağalığa karşı yoksul köylünün, aşiret kastına karşı özgür yurttaşlığın, tekellere karşı milli sermayenin, emperyalizme karşı ulus devletin yanında saf tutulmaktadır. Anlatılanlar Türk solunun Türkiyeli sola dönüşüp ulusuna, ülkesine yabancılaşıp halkıyla ortak paydalarını yitirmediği bir dönemin hikayesidir.
Yukarıda çizilen teorik çerçeveden günümüze bakıldığında görülen nedir? Emperyalizmin post modern Sevr’in koçbaşı olarak dayattığı etnik kalkışmanın, Fıratsız, Diclesiz, GAP’ sız Türkiye operasyonunun karşısında Türkiyeli solun tutumu nasıldır? Yakın geçmişte “ Goo Home Yankee “ sloganı eşliğinde her eylemde ABD bayrağı yakanlar niçin aynı bayrağın gölgesine sığınmaktadırlar?
Bizim solcuların yoksul köylülerin, işçilerin safında verdikleri mücadeleden usanıp, sermayenin kale arkası amigoluğuna soyunmalarının trajikomik öyküsü uzun sürer. Biz en iyisi devrimcileri sömürge solcusuna dönüştürüp emek cephesinden sermaye kuyrukçuluğuna savuran etnik virüse getirelim sözü.
Sovyet sisteminin çöküşünü takiben küresel kapitalizmin neo liberal radyasyonunun bizimkilerin bünyesindeki tahribatı ağır oldu. Halkanın ilk çözülenleri yerlilik ve millilik özelliği taşımayanlardı. Bu türden solcu eskilerini sistemin Türkiye’ye biçtiği role uygun sivil toplumculara dönüştürmek zor olmadı. Türkiye’nin ulus devlet kurgusunun, üniter yapısının çözülmesinde ihale verilecekler arasında en düşük bütçe ile devşirilmeye hazır kesim onlardı. Sömürge solunun ulus devlet karşıtı cepheye ilticasının şifresi ulusal bilinci buharlaştıran gayrı milli yazılımdadır. Uluslar arası her ihtilafta karşı tribüne geçip Türkiye’yi suçlamaları aidiyet duygusunu yok eden gayrı milli yazılımın sonucudur.
Sözü daha fazla uzatmadan sorunun can alıcı noktasına gelelim. Felsefi temellerine, var oluş nedenine tamamen ters, sermayeye tam bir teslimiyet anlamına gelen teorik ve pratik duruşa rağmen niçin sol etiket, sol söylem tercih edilmektedir? Cevap basittir: Türkiye’nin etnik ve mezhepsel parselasyonuna, halkın bir arada yaşamasını olanaksızlaştıran çözülme sürecine soldan onay ihtiyacı! Türkiye’yi mezbahaya çevirecek etnik ve mezhepsel kamplaşmayı sivilleşme olarak kutsayan sömürge solundan alınacak meşruiyet vizesi!
6-7 Ekim 2014’ te provası yapılan etnik kalkışma karşısında sermaye ile sömürge solunun eşgüdümü yukarıda anlatılanları doğrulamaktadır. Tekelci sermaye medyasının ekranlarıyla, sayfalarıyla maç öncesi ısınma hareketleri misali ucu gösterilen büyük kalkışmayı masumiyet makyajıyla sunmadaki başarısı not edilmelidir. Ülkenin Güneydoğu’suyla sınırlı kalmayıp metropollere sıçrayacak etno feodal kalkışmanın sivil tepki ambalajıyla pazarlanması sömürge soluna yapılan yatırımın boşa gitmediğini göstermektedir. Sonuç olarak mafyanın kara parayı aklayıp sisteme dahil etmesiyle sömürge solunun etnik kalkışmayı sol makyajla meşrulaştırması arasında bir fark bulunmamaktadır.
Ülkesine, ulusuna sırtını dönmemiş, halkıyla ortak paydalarını yitirmemiş, iddiasını ve onurunu kaybedip sisteme kapılanmamış sol oluşumlar elbette bu eleştirilerimizin dışındadır. Fakat Türk solunun acilen bir ideolojik temizliğe ihtiyacı olduğu da açıktır. Emek mücadelesinin sıra neferliği yerine ülkeyi etnik boğazlaşmanın cehennemine çeviren bir kumpasın değnekçiliğini tercih edenleri tarih asla bağışlamayacaktır.
Ülke bütünlüğüne yönelik etno feodal kalkışmaya yapılan sol makyaj ne yapılırsa yapılsın tutmamaktadır. Akıp giden boyanın ardındaki tiksindirici foya ansızın ortaya çıkıvermektedir. Bölge coğrafyasındaki kadim adlar yerine sömürge solunun parolasına dönüşen etnik tanımlar aynı makyajın algı boyutu ile ilgilidir. Politik terminolojisinden kapı dışarı ettiği emeğin sömürüsü, artı değer, sınıf dayanışması yerine Dersim, Kobani, Roboski, Rojova sözlerini yükselen değer olarak sunma gayretkeşliği hiç kuşkusuz sömürge solunun ibretlik turnusol kagıdı olarak tarihe geçecektir.
Bizim sefil solun, ebeliğini emperyalizmin yaptığı postmodern petrol despotluğunu bölgenin İsviçre’ si, sistemin kurguladığı etnik kalkışmayı devrim olarak yutturmaya yönelik fazla mesaisini siyasi tarih kuşkusuz ki hak ettiği şekilde değerlendirecektir.