Alper AKSOY : 1955 Yılında Emirdağ / Afyon’da doğdu. İlk kalem denemelerini Nihal ATSIZ’ın Ötüken, Töre, Bozkurt dergilerinde yaptı. 1975 Yılında ÇİRKEF adlı tiyatro eseri ile “Dündar Taşer Tiyatro Yarışması” armağanını kazandı. 1976 yılında hikâyeleri BOZKURTLARIN TÜRKÜSÜ adıyla yayınlandı. 1977 Yılında KUTLU TÖRE romanı ile Dündar Taşer Roman Yarışması Armağanı’nı kazandı. İran’daki Kaşkay Türklerini konu alan bu roman 7 baskı yaparak geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. İkinci romanı ÜMRANİYE İÇİNDE VURDULAR BİZİ 1980 Yılında yayınlandı. Yazarlık hayatına uzun bir süre ara verdikten sonra 2014 Yılında KURT NEFESİ adlı romanı yazdı ve yayınlandı. Kültür Bakanlığı’nın desteği ile örtülü tarihin karanlıkları arasında kalan BORALTAN KÖPRÜSÜ olayını aynı isimle romanlaştırdı.
Alper AKSOY 1978-1982 Yılları arasında Milli Eğitim ve Kültür, 1982-86 yılları arasında DOĞUŞ Edebiyat Dergisini çıkardı. 1978 Yılında kurulan Türkiye Yazarlar Birliği’nin kurucu yönetim kurulu üyesi ve Genel Başkan Yardımcılığı görevini 1983 yılına kadar devam ettirdi.
Boraltan Köprüsü olayını romanlaştırmak nasıl ve nereden aklınıza geldi?
Boraltan Köprüsü olayını ilk duymam 70’li yılların başına rastlar. Çok etkilenmiştim o zaman. Sanırım o yıllarda içime bu romanın ilk tohumu düştü. Esat Kabaklı’nın aynı ismi taşıyan bestesi romancı ruhumda derin ürpermeler meydana getirdi. Kurt Nefesi romanımı da daha yeni bitirmiştim. İşte o ürperişler içinde bir yıl süren bir araştırmaya girdim. TBMM ve Genel Kurmay arşivlerinde konu ile ilgili bilgilere ulaştım. Boraltan Köprüsü mültecileri kimdi? Türkiye’ye hangi yollardan giriş yaptılar?.. Türkiye’de ne kadar süre kaldılar?.. Onları ölüme götüren siyasi süreç nasıl işledi?.. Ve daha birçok sorunun cevabına bu araştırmalarda ulaştım. Romanı yazarken en çok dikkat ettiğim husus Türkiye Türkleri ile Azerbaycan Türkleri arasında gönül köprüleri kurmaktı. Bu konuya yüzeysel baktığınızda gönül köprülerini yıkacak, Rusların yüzyıllık emellerine hizmet edecek bir konu olarak görülmesi gayet normaldir. Ama romancının konuyu işleyiş biçimi ve bakış açısı çok önemlidir. Azerbaycanlı soydaşlarımız şu konudan kesinlikle müsterih olsunlar ki Boraltan Köprüsü romanım birleştirci, kaynaştırcı bir muhtevaya sahiptir. İnsanları sevinçlerden çok ortak acılar kaynaştırır ve birleştirir. Boraltan Köprüsü sadece Azerbaycanlıların değil Türkiye Türkünün de ortak acısıdır.
Örtülü tarihin bu acı olayını taraf tutmadan kaleme almak zor bir şeydir. Bu zorluğun üstesinden geldiğinize inanıyor musunuz?
Ben tarafsız romancı veya yazar kavramına inanmıyorum. Alper Aksoy taraflı bir romancıdır ve tarafı da Türk milletidir, Türk dünyasıdır. Boraltan Köprüsünü kaleme alırken asla Rus düşmanlığı da yapmadım. Bir tarafta Stalin, bir tarafta İsmet Paşa ve bu iki dikta arasında sıkışan Türkler, Ruslar, Gücüler ve hatta Ermeniler… Roman kahramanlarımdan birisi de Ermeni Nalbantyan’dır… Kendisi Yozgat Yöresinde köy basıp Türk komşularını evlerinde diri diri yakan bir çetenin mensubudur. 1915 Tehcirinden sonra Ermenistana yerleşir. Kaderin cilvesine bak ki Boraltan Köprüsü sığınmacıları arasında Nalbantyan da vardır. Romanımın en çarpıcı sahnelerinden birisi Yozgat Bozok Yaylasının Ermeni Nalbantyan ile hesaplaşmasıdır.
Boraltan Köprüsünde Türkiye tarafından iade edilip kurşuna dizilenlerin sayısı konusunda çok değişik rakamlar var: 417, 407, 166, 146 gibi. Gerçek sayı konusunda belgelere ulaştınız mı? Nedir gerçek sayı?
Boraltan Köprüsü olayı hem Stalin hem İnönü rejimi tarafından üstü örtülen bir konu olduğu için özellikle Türkiye’de halkın hayal dünyasında zenginleşmiştir. Türk mitolojisinde destanların oluşumu gibi halkın hayal öğeleri ile gerçekler iç içe girmiştir. Ben romancı olarak halkın hayal unsurlarına da saygılı davranarak Boraltan Köprüsü romanını yazdım. Ama hayal unsurlarının tamamına bağlı kalmadım, ana omurgayı gerçekler üstüne kurdum. Türkiye’den iade edilen mülteci sayısı 195 kişidir. Grubun içinde 80 tanesi Azerbaycan Türküdür. Özbekler, Kırgızlar, Kazaklar, Ahıska Türkleri, Gürcüler ve Ruslar vardır.
Boraltan Köprüsü mültecileri Türkiye’ye hangi yollardan girmişlerdi?
Konu hakkında bilgi sunanlar “Aras Nehri’ni geçerek 1945’de geldiler, sınır karakolunda alıkondular, Ankara ile yazışıldı, ‘Azerileri teslim edin’ emri geldi ve teslim edildi” şeklinde” bilgi veriyorlar.
Bunlar yanlıştır. Geliş tarihleri sadece 1945 değil 1941, 1942, 1943, 1944, 1945 olmak üzere 4 yıllık bir zaman dilimine yayılmaktadır.
Geliş yeri sadece “Aras Nehri’ni geçerek” değil, Almanya, Romanya güzergâhını takip ederek batıdan gelenler de Boraltan Köprüsü’nde kurşuna dizilmişlerdir.”
Karakol Komutanı Üsteğmenin bu elim olaydan sonra intihar ettiği bilgisi doğru mudur?
“Türkiyede birçok araştırmacı böyle bir intihar bilgisi verilmektedir ama bu konu halkın muhayyilesinde filizlenmiş bir efsane öğesidir. Olayın gerçek yüzü şöyledir:
“Teslimatta bulunan kişi Üsteğmen değil Posta Müfettişi Asteğmen Reşat Bey’dir. Posta Müfettişliği o yıllarda MİT mensuplarının kamuflajıdır. Asteğmen Reşat intihar etmemiştir bu olaydan sonra akıl sağlığı bozulmuştur. Olaydan bir ay sonra psikoloji kliniğine tedavi için yatmıştır. 1973 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Nihat Çetinkaya, Ahmet Ali Arslan, Rafet Karanlık tarafından ziyaret edilmiştir. Bu isimler halen hayattadır, sadece Nihat Çetinkaya felçli durumdadır. Bu kişilerin verdiği bilgiye göre Asteğmen Reşat’ın doktoru Rahmetli Ayhan Songar’dır ve hastasını şöyle anlatmıştır:
“Normal durumlarda çok sevimli bir ihtiyar ancak Rus kelimesini duyduğunda akli dengesini kaybediyor, duvara tırmanmaya, kaçmaya çalışıyor.”