Hocalı’nın Hazan Olmuş Hazangül’ü  Hazanğül Emirova: ’Gözlerim önünde hamile kadının karnını kesip bebeği çıkardılar’

0
2280

10320457_556277604533067_2376911891265647240_n

Türkiye’de Azerbaycan-Hocalı Haftası kapsamında düzenlenen panel ve konferanslar sırasında görüşürüz. Kızcağız  çok yorgun. Sürekli o hatıralara geri dönmek gerçekten  moral bozucu. Zaten o anılar, yaşanan vahşetler unutulmuyor, hep takip ediyor ve acıtır. Ermeniler de buna göre öldürmemiştiler onları- Hazangül’ü, iki küçük kardeşini ve  Entika nineyi.  ‘Gidin yaşayın sizin içinizdeki acı sizi ölmekten beter edecek’ demiştiler.  Şeker ve kalp krizi onlardan yadigar idi Entika nineye. Hazangül’e de tansiyon kaldı-azıcık üzüldü mü hemen kafasına inen ve gözlerini kapayan hastalık. Odur ki fazla söyletmiyorum, içindeki acıya dokunamıyorum, yarasını kurcalayamıyorum.  Sadece birkaç soru soruyorum:

-Nasıl kaçtınız Ermenilerden?

– Gece idi. Yatakta uzanmıştık. Abla kardeş yatağın içinde eyleniyorduk. Bulmaca söylüyor, cevabını bulduk mu sevinçle bağırıyorduk.  Annem heyecan yapıyordu,  biz ise atılan bombaların sesini dinliyor; bak bu Alazan, bu Yer-yer deyip gülüyorduk. Alışmıştık bombaların gürültüsüne. Son bir ayı her gün atıyorlardı…

Doğma evini, yeryüzünden silinmiş Hocalı’yı anlatır Hazangül.

-Saat 23.00 civarında Hocalı’ya Ermenilerin baskın yapmaları üzerine annem,  ve kardeşlerimle yalın ayak kaçmaya çalıştık. Annemi ve 5 yaşlı Yegane’yi vurdular. Gün ağarırken anneannemi ve kardeşlerimle bir yerde beni de rehin  aldılar.

Zaten bu hikayeyi artık her kes biliyor. O daha dehşetli bir facianı;  Ermenice katlin şahidi olmuş:
-Hamile bir gelin vardı, sürüyüp götürdüler, bağırmağa halı yok, kafası arkaya sarkmış, film gibi bir sahne. Hiç filmlerde de öyle bir şey görmemiştim. Sonra oradaki rehinelerin feryadı ve bir azdan o gelinin karnından çıkardıkları bir bebek… gözlerimi bebekten çekemiyordum. Sanki nefes  alırmış gibi, surat asmış gibi  geldi bana…  sanki küs olmuş insanlara… uzun yıllar, her hamile gelin gördüğümde  o bebek gelirdi aklıma. Saçları ıslak, gözleri kapalı ama göğsü kalkıp iniyor…

Daha konuşmasını istemiyorum. 8 yaşından bildiğim bu ailenin; Entika ninenin yadigarı  Hazangül’ümün yarasını  kurcalayamam.  Gülüşün güzelleştirdiği bu çehreni göz yaşlarına fazla gark edemem.

Kaç defa dinlediğim, ezbere bildiğim o olayın; hayatından Hocalı Soykırımı geçmiş bu insanlardan biri Hazangül Emirova’nın olayını kendim aktarım okuruma. Yanlışım olursa tarih düzeltir-hala suçlunu savunan tarih…

Hocalı Kasabasında Ermenistan Cumhuriyeti birlikleri tarafından yapılan katliama 8 yaşında tanıklık etti yavrucağım. Annesi, 5 yaşlı kız kardeşi kurşuna dizildi garibimin.

Toplama kampında nasıl oluyorsa Ermeni askerin gözünden kaçarak  bahçeye çıkı verir. Aslında burası ormanın bir köşesi. Bakıyor ki babası ağaçların birine sarılı. Üstü başı kan, yüzü gözü dövülmekten, tekme atılmaktan tanınmaz halde. Ama o babasını hemen tanıyor. ‘Baba’ bağırıp koşuyor. Asker kızı hemen yakalar. ‘Kimin var orda’ sorar. Hazangül ölümün ne olduğunu biliyor artık. Ayrılığın, acının ve gözyaşlarının da. Küçük aklı, kalbi ve vücudu  ile.  Bu küçük vücudun aklı ve kalbi babasını kurtarmak için çırpınır.  Onun ağlayarak söylediği sözlerden  anlarlar ki bütün aile buradadır; aile değil de aileden geri kalanlar. Entika nine, 8 aylık bebek  ve 4 yaşlı çocuk Hazangül’ün yanına getiriliyor; Ağaca sarılmış; dövülmekten yüzünün kemikleri kırılmış; gözlerini açmağa zorluk çeken Tevekkül’ün karşına. Tevekkül’ün suçu elinde kuş tüfeği ile Ermeni tanklarına  direnmekti. Ermeni’ye kurşun sıkmıştı; yurdunu kadere terk etmemişti, namusunu korumak istemişti. Şimdi bu adam çocuklarının ve toplama kampındaki her kesin önünde  suçunu itiraf edecekti; Karabağ toprağı, Hocalı Ermenilerindir diyecekti.
Ermenilerin ısrarları boşuna; Tevekkül kırılmış dişlerini sıkıp susuyordu. Onun topuklarına petrol döküp yakıyor, sonra karı üstüne atıp alevi söndürür, eylenir, kahkahaları ile ormanı titretirdiler.  Tevekkül’ün azap dolu sesi de ormanda yankı yapıyordu.  Entika nine ağlıyor, yalvarıyor  ‘öldürün azapları son bulsun’  deyip göz yaşı döküyordu. Hazangül sakallı Ermeni askerinin karşısında diz çökmüştü; ‘Annemi, bacımı öldürdünüz,  ne olur babama kıymayın…’
Tevekkül yakıldı cismen. Onu seyir etmeye mecbur bırakılan Entika ninenin, Hazangül’ün ise içi yandı. 8 aylık bebek Vüsal’ın, 4 yaşlı Nigar’ın ise hatırlamağa bir şeyi kalmayacaktı. Vüsal çok küçüktü,  Nigarı ise Entika nine göğsüne bastırmıştı; çocuğun deli olacağından korkuyordu…
O gece-1992 yılının Şubat gecesinden bir kare; küçücük bir anı… Acısı hiç zaman dinmeyecek, hep göz yaşı ile söylenecek…

“Çocuklar bizim gibi öksüz kalmasın, annesiz, babasız büyümesin” diyor Hazangül’üm.
Fazla konuşturmam demiştim ama o kadar çok konuştuk ki. 24 yıl boyunca yol gelmiş hatıranı, acını anlattı, bir de o zamandır, bu zamandır masala çevrilmiş babanın kahramanlığını.
Bütün çocuk masalları mutlu sonlukla biter. Hazangül de bekliyor; onun korkulu masalı Hocalı’ya geri dönecekleri gün bitecek. O da o mutlu sonu beklemede.

xezahgül

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.