ÖNEMİNE BİNAEN İKİNCİ BASKI: DERİN DEVLETİN ÜLKÜCÜLERİ
Açığa çıkartacağımız olay 12 Eylül döneminin önem arzeden bir skandalı.
Aslında skandal da değil; ihanetin ta kendisi.
Konu kahramanımız Hasan Basri Coşkun. 1979-80 Yıllarında MHP Gençlik Kolları Genel Merkez Muhasibi ve MHP Malatya eski milletvekili.
Yazı konusu yapacağım olayı bizzat kendisinden dinlemek için Balgat’taki Dervişan Kahve’de buluşmak için Hasan Basri ile sözleştik. Dervişan’a gittiğimde Hasan Basri ile aynı masada oturan üç kişi daha vardı. Konunun önemine binaen onları da tanıtmam faydalı olacaktır.
Hüsnü Yusuf Gökalp: MHP’li eski Tarım Bakanı.
Bekir Ongun : MHP Eski Aydın Milletvekili.
İbrahim Çakır : 1979-80- MHP Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcısı.
Hal hatır sormadan sonra konuya şöyle girdim:
“Hasan Basri Bey’in, 12 Eylül İhtilali sonrasında yaşadığı önemli bir olayı yazı konusu yapmak istiyorum. Bu konuyu ben üçüncü ağızdan duymuştum. Ancak olayı birinci ağızdan dinlemek için buraya geldim. Anlatacaklarını yazı konusu yapmama telefon görüşmemizde kendisi onay verdi. Sizlerin de bu masada bulunması benim için bir şanstır. Hasan Basri Bey’in anlatacaklarını beraber dinleyeceğiz. Hasan Basri Bey’e arkadaşların huzurunda bir kere daha soruyorum: Anlatacaklarınızı yazı konusu yapmama izin veriyor musunuz?”
“Elbette yazılmalı bunlar. Hatta yazılması gecikmiş bir konudur bu. Ülküdaşlarımızın, özellikle Türk Ocaklı ülküdaşlarımızın bu bilgilere sahip olmasında büyük faydalar vardır.”
“Evet şimdi sizi dinliyoruz o zaman.”
“12 Eylül İhtilalinden birkaç gün önce idi. Rahmetli Başbuğ beni Anafartalar’da kuyumculuk yapan, ülkücü münevver, ülkücü ağabey bildiğimiz şahsa gönderdi. ‘Bana emanet verecek onu al getir’ dedi. Oraya gittim ve bir poşet içinde para teslim etti. <Başbuğ’a selam söyle yarın ihtilal olacak, onun için 5000 değil 50.000 TL veriyorum. Bu parayı alsın ve ortalıktan kaybolsun> dedi.
Parayı getirip Rahmetli Başbuğuma teslim ettim. Gerçekten de ertesi gün ihtilal oldu. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar’dan tutuklamalar başladı. Ve tabi arananlar listesinde benim de adım vardı. Teslim olmak yerine kaçmayı daha uygun buldum. Ankara’da saklanıyordum Aylarca kaçak gezdim. Benim gibi yüzlerce arkadaşım da kaçaktı. O zor günlerde maddi sıkıntı da had safhada idi. Aklıma 11 Eylül günü yaşadığım yukarıdaki olay geldi. Başbuğ kendisinden 5000 istemiş ama o kuyumcu 50.000 vermişti. Herhalde beni de boş çevirmez ümidi ile tekrar o kuyumcu dükkanına gittim. Kaçak olduğumu, parasız kaldığımı söyledim. Kuyumcu dükkanında oturduk, sohbet ettik, çayını içtim, ayrılırken de bana üç beş yüz harçlık verdi… Buraya kadar her şey normal.
Birkaç ay sonra kaldığım eve polis baskını oldu, yakalandım ve Sıkıyönetim Askerî Savcısının huzuruna çıkarıldım. Benim üstümde Baki Karapıçak adına düzenlenmiş kimlik vardı. Baki Bey’i o zamanlar tanımıyordum. Savcı’ya:
“Ben Hasan Basri Coşkun değilim, ben Baki Karapıçak’ım”, diye ısrar ettim.
Askeri Savcı iyi birisi idi. Bana döndü, tebessüm ederek:
“Yeme bizi delikanlı, sen Hasan Basri Coşkun’sun” dedi.
Ben yarım saat direndim:
“Hayır” dedim, “ben Baki Karapıçak’ım.”
Savcı yine iyiniyetli tavrı ile:
“Bana bak!” dedi… “Seni şimdi sorguya gönderirsem pestilin çıkar Hasan Basri, gel bu dümenden vazgeç, senin için de iyi olur.”
Ben yine direndim:
“Hayır ben Hasan Basri Coşkun değilim, onu da tanımıyorum, benim adım Baki Karapıçak” dedim.
Askeri Savcı çekmecesini çekti, oradan, hani eskilerde olur ya, kitap büyüklüğünde viideo kasetler vardı. İşte öyle bir kaset çıkardı. Video cihazına koydu ve bana dönüp:
“Seyret bakalım Hasan Basri Coşkun” dedi.
Televizyon ekranına görüntüler geldiğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Harçlık almaya gittiğim, ülkücü büyüğümüz, ağabeyimiz bildiğimiz kuyumcu esnafının dükkanında ben ve o sohbet ediyorduk. 15 dakikalık bir çekimdi bu. Özellikle dikkat ettim bana altı yedi defa Hasan Basri ismimle hitabetmişti. O zaman anladım ki bu kamera kaydı kendisinin bilgisi ve ilgisi dahilinde idi. Yani kayda girmesi için sık sık ismimle hitabetmişti. Yoksa o yıllarda kaçaklara herkes takma adı ile hitabederdi.
Ben bu anlattıklarımın arkasındayım. Özellikle Ülkücü Teşkilatların bu kuyumcu esnafının marifetlerini bilmesinde büyük fayda vardır. Dün bize yapılanların bu gün başka arkadaşlara yapılmaması için ben başımdan geçen bu olayı sizlerle, ülküdaşlarımla özellikle paylaşmak istedim. Çünkü bu zat halen daha ülkücü kanaat önderi, ülkücü ağabey, ülkücü münevver sıfatları ile vazifesine devam etmektedir.”
İşte Hasan Basri Coşkun’un anlattıkları bunlar.
Hasan Basri’ye yapılanlar basit bir ispiyon mudur? Mertlik midir, namertlik midir?.. Vazife aşkı mıdır yoksa ihanet midir?..
Adını siz koyun.